Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 21 yıllık iktidarda olan AKP artık miadını doldurmuş ve halkın söylemlerinde; bu iktidar bizi kuru soğana muhtaç etti, et fiyatları, sebze fiyatları almış başını gitmiş şeklinde yorumlar vardı. Ekonomistler, televizyondaki yorumcular Merkez Bankası rezervlerinin dibe vurduğunu, emekli maaşlarının ve asgari ücretin, maaşlarının yetmediğini, vatandaş kredi kart borçlarını ödeyemediği, depremzedeler televizyonlarda ağlayarak isyan ederek “Nerede devlet nerde iktidar?” çığlıklarını televizyon ekranlarında ağlayarak hep birlikte izledik gördük.
Acılarını, yaşadıklarını gözyaşlarıyla izledik. Halk, sivil toplum örgütleri, tüm belediyeler yardım ellerini uzattılar. Devletin yardımlarının geciktiğini, basın yoluyla televizyonlarda seyrettik okuduk.
Bu sefer Cumhuriyet Halk Parti Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı 1.tur ve 2.turda da kaybetti. Muhalefet Partileri faturayı Sayın Kılıçdaroğlu’na kestiler. Peki bu partilerin örgütlerinin hiç mi kabahati yok? 1989 yılından bu güne kadar Çeşme gibi çağdaş bir ilçede iktidarda olduğumuz ve bu dönemde milletvekilliği seçiminde neden oyunu arttırmamış?
Doğu, iç Anadolu daha doğrusu Türkiye deki tüm, İl ve İlçe örgütlerinin kabahati yok mu? Önce çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batıralım.
Bugün Cumhuriyet gazetesi yazarı sayın. “Işıl Özgentürk’Çokgüzel bir yazıyla yazımı bitirmek istiyorum.
“Evet durumumuz bu. Şimdi gelelim iktisat okuyan biri olarak neden muhalefet devamlı kaybediyor sorusuna. Bir bilgi öğrendim, devlet istatistiklerine göre AKP’nin üye sayısı 11 milyon 500 bin, evet ben de inanmadım ama öyle. En büyük muhalefet partisi CHP’nin üye sayısı ise 1 milyon 400 bin. Diğerlerinin tümü 1 milyonu zor buluyor. Şimdi diyelim ki AKP’nin üye sayısının yarısı sahte; gene de 6 milyon kayıtlı üye var ve bu üyeler sadece seçim zamanı değil her gün artık büyük bir köy olan kentlerin tüm mahallelerinde çalışıyorlar. Yani büyük bir örgütlenme ağı var. Mahalle muhtarlarının çoğu AKP üyesi. Kendi bölgelerinde, kim hastalandı, kimin parası yok, kim oğlunu evlendirmek istiyor anında öğrenip harekete geçiyorlar.
Düşünsenize bir kasabada yaşıyorsunuz, dükkânınız batmak üzere, hop hemen birileri her türlü yardıma koşuyor. Belinizi doğrultuyorsunuz ve bu dayanışmayı kahvede bine bin katarak anlatıyorsunuz. Cenazeniz mi var, hemen bir taziye çadırı kuruluyor, lokma bile dağıtılıyor. Nasıl minnettar olmazsınız?
Oğlunuz engelli, sandalyesi bile yok. Hemen ona bir engelli maaşı bağlanıyor ve engelli sandalyesi alınıyor. Bir de aile hekimliği var. Hekime gidip şuram ağrıyor, buram ağrıyor diyorsunuz ve şıp size bir reçete yazılıyor. Eczaneden dünyanın parası tutan ilaçları çerez parası ödeyerek çantanıza doldurup eve gidiyorsunuz. Bu en gelişmiş ülkelerde bile yok.
Örneklerden anlaşıldığı gibi AKP’nin ana sermayesi bu sosyal örgütlenme. Bu nedenden Tayyip Erdoğan’ı pek çok insan tapar gibi seviyor ve o giderse bu sosyal ağın çökeceğini düşünüyorlar. Yani AKP öncelikle mikro düzeyde bir ağ kuruyor. Bu ağ makro düzeyde, milletçilik, azınlık (özellikle Kürt) düşmanlığıyla besleniyor.
Bu kitleyi ne özgürlük ne hukuk ne adalet ilgilendiriyor, üstelik hukuk onlar için uyulması gereken bir yığın kanun getiriyor. Kaçak ev yapamazsın, yanında çalışanlara asgari ücret ödemelisin, sigorta parası yatırmalısın. Özgürlük mü? O da ne? Haftada bir mangal yapıp konu komşu eğleniyoruz ya! Kahvede okey oynuyoruz ya!
Bu ağı çökertmek aşırı çalışma, aşırı inat istiyor. Kendi bölgelerinde HDP bu ağı delmek için çok çalıştı.
Bu seçimde gördük ki işleri zor. Feodalite aşırı dirençli, üstelik tepelerinde Demokles’in kılıcı gibi Öcalan ve Kandil var!
Yani kardeşlerim önümüzdeki yerel seçimlerde muhalefet partileri kendilerine çeki düzen vermezlerse, gene oy çalındı diye söylenmesinler, 21. yüzyıldayız ve biraz gençlere ve onların canavar gibi kullandığı teknolojilere yatırım yapın!”
Kalın sağlıcakla.
04/06/2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.