ALAÇAT’DA İLKLER VE İLKELER!

 

                                   ALAÇAT’DA İLKLER VE İLKELER!

Zaman ne çabuk geçiyor. Alaçatı ilk Turizmden yana geçimini sağlamak için 1986 yılında ara seçimde Anavatan Partisinden seçilen Belediye Başkan’ı rahmetli İsmet Sarı döneminde başlamıştı. O yıllarda Anavatan Partisi iktidarındaki Turizm Bakanı olan Sayın Mükerrem Taşçıoğlu İsmet Sarı’nın gayretleriyle Alaçatı’daki ev sahiplerine Turizm kredisi kullanarak vatandaş bu projeyle evlerini Pansiyon olarak çevirmişlerdi. Alaçatı O yıllarda şimdiki yıllardaki kadar tanınmıyordu. Kasabayı tanıtmak için Turizmci genç arkadaşlar çok mücadele ediyorlardı. Kimisi başarılı oldu kimisi de pek başarılı olamamışlardı.2000 li yıllarında İzmir, İstanbul dan sıkılmış başarılı ve rüştünü ispat etmiş Kadınlar Alaçatı’yı keşfetmeye başlamışlardı. Alaçatı’dan ev satın almaya başladılar. İlk keşfedenler arasında rahmetli Leyla Figen ve Zeynep Öziş. Leyla Figen eski ve atıl durumda olan Sakarya Sinemasını satın aldı. Çok güzel restore ederek Alaçatı’ya yerleşti. Sakarya Sinemasının karşısında bulunan Rahmetli Mehmet Er’e ait olan deposunu kiralayarak Ağrilia Restoran’ı açtı. Daha sonra Mezarlık sokağında bulunan Barbun ailesinin evini Sayın Zeynep Öziş satın alıp çok güzel restore ettirerek İlk Taş Otelini Alaçatı’da hizmete açtı. Türkiye’den ve Avrupa ülkelerinden konaklamak içim müşterileri gelmeye başlamıştı. Leyla Figen ve Zeynep Öziş ile birlikte basından tanıdık dostlarına Alaçatı’nın tanıtılması için haberler yapılıyordu. Bunun yanında tabi Sörf olayı da daha hızlı gelişiyordu. Rahmetli Engin Kalafatoğlu ve Tunç Cecan Ağrilia körfezinde Uluslararası Türkiye sörf yarışları düzenleniyordu. Alaçatı sahillerinde yüksek katlı oteller henüz yoktu.


 Alaçatı basında çok eski Taş evler. Sörf yarışları parke döşeli sokakları dillendiriliyordu.2004 yılından sonra Alaçatı evleri İzmir İstanbul ve diğer illerden gelenler eski evleri alıp Butik otel olarak restore ettirip butik otellerinin sayıları artmaya başladı. Kemalpaşa ve Hacımemiş caddelerine küçük restoranlar barlar açılmaya başladı. Yeni açılan bu bar ve restoranlar hafif müzik yapıyor, çağdaş veya iş adamları, aydın insanlar, gelmeye başlamıştı Alaçatı’ya. Alaçatı Belediyesinin gayri resmi anayasası vardı. Bu gayri resmi anayasasını birkaç kez yazılarımda dile getirmiştim. 2014’te Alaçatı Mahalle olduktan sonra bu yasalara tabiki uyulmadı.1990 yıllarında Alaçatı Uluslararası gençlik ve Çocuk festivalleri. Kartal Tibet’in yönetmenliğini yaptığı Koltuk Belası Alaçatı’da çekilmişti.Türkan Şoray, Cüneyt Arkın. Müjde Ar, Aytaç Arman Yılmaz Zaferin oynadığı ve Atıf Yılmaz’ın yönettiği Adı Vasfiye filmi Alaçatı’da çekildi.1990 yıllarında Alaçatı Belediye Sineması her hafta ünlü Tiyatro sanatçıları oyunları sergilenirdi bazı ünlü tiyatro sanatçılarından Atıf Yılmaz, Kulisi Kentmen, Hayri Karabay, Tuncay Özinal Alaçatı belediye sineması 200 kişilik salonu her akşam tarihi ve kültürel yabancı kovboy ve benzeri filimler gösterilir salon dolardı. Alaçatı da yaşayanlar çok güzel filimler izlerdik. Salonun bir bölümü aile bölümü vardı. Aileler ile birlikte seyredilirdi.

30/05/2024

Ömer Önal 

GÜNCEMDEN!

Dükkânımda boş boş duvarlara bakmayı sevmem, kitap okur, hiç olmazsa bir kelime fazla öğrenip bilgi dağarcığımı doldurmaya çalışırım.

11 Kasım Cumartesi günü, tatil için Alaçatı’ya gelmiş olanlar, sohbet ederek dükkânın önünden geçiyorlar. Dükkânın dışındaki kitap rafım açık olmasına rağmen, kimse kitaplara bakmıyor. İnsanlar kendi aralarında sohbet ederek yoldan geçiyorlardı.
Kitap okumaktan gözlerim sulanmaya ve kaşınmaya başladı. Okumakta olduğum kitabımın arasına kitap ayracımı koydum. Dükkân içinde gözlerimi ovuşturduktan sonra raftaki kitaplarıma baktım, arada kollarımı başımın üstüne getirip gerildim. Sonra da dükkânın içinden kendimi sokağa attım.
Gökyüzüne baktım. Mavi gökyüzünde beyaz ve gri bulutlar birbirlerine sarılarak tekrar ayrılıyorlardı. Dakikalarca öylece onları izledim. Saat onatlıyı gösteriyordu. Sabahtan beri siftah yapmamıştım, dükkânımın kapısını kapadım. Mahalle dışına bir yerlere gitmek istedim. Eşime seslendim “Hadi hazırlan, gidelim” dedim. Eşim; “Nereye gidiyoruz ?” diye sordu.
“Yüreğimiz nereye götürürse oraya gideriz” dedim.
Yüreğimiz bizi Ildırı köyüne götürdü. Ildırı köyünde deniz kenarına oturduk. Burada güneşin batışını izlemek istedim. Ildırı da güneşin batışı bir başka görünüyor. Fakat, güneşin kavuşmasına birkaç saat vardı.
Denizin küçük dalgalarının kıyıya vuran sesini dinledim. Başımı yukarıya kaldırıp, boş boş mavi gökyüzüne baktım. Sanki geleceğe dair bir cevabı orada bulacakmışım gibi. Yâ da güzel bir hayalin içine düşerim diye bekliyorum.
Şimdi bilinçaltıma yahut çocukluğuma inip sebebini bulmaya ne takatim ne de hevesim var. Oysa bugünlerde istediğim tek şey, okumak. Günler, belki aylar süren bir okuma sevgisi. Okumak dileğim olmazsa, yazmalıyım. Ama hiç durmadan. Bilgisayarımda yâ da kurşun kalemimle defterime yazdığım gibi. Daha fazla. Sayfalarca ve kilometrelerce mesela.Okumak, yazmak da olmazsa hiç yaşamayayım zaten.
Ben bunları düşünürken karşımıza 5-6 tane ördek yaklaştı, yanımıza kadar geldiler. Ördeklerin çıkarttıkları ses sanki bana bir şeyler söyleyecekmiş gibi. Ördeklere bak. Arkadaşlar ben buraya dükkânımı kapatıp geldim. Sizler beni burada dertli görüp de yanımıza mı geldiniz?.
Onlara derdimi anlattım: “Arkadaşlar. İnsanlar sabahtan beri dükkânımın önünden geçerler ve hiç birisi kitaplara bakmazlar. Birkaç tanesi baksa da, ‘Hadi boş ver şimdi kitabı, evde bin tane okumadığın kitap var. Önce onları oku, bitir. Sonra alırız’ diyenler de oluyor tabi. Bin tane okunmamış kitapları varmış!” Ördekler, vak vak vak diye bir şeyler söylediler ama ben anlayamadım.
Güneşin batışı yaklaştıkça hüznüm artmaktaydı. Bir yolculuğa çıkıyormuşum duygusu ağır basmaya başlamıştı. Güneş yavaş yavaş kavuşuyordu. Deniz ve gökyüzü kızıl rengini almıştı. Alacakaranlıktan sonra gökyüzü yıldızlarla süslenmekteydi. Yalnızlığıma yol arkadaşım eşlik ediyordu. Bir duble rakı istedim. Bir sigara da yaktım. Gökyüzüne ve yıldızlara bakarak mehtabı seyrederek biraz rahatlamıştım..... Sonra ver elini evimiz…
Kalın sağlıcakla…..
17 Kasım 2017 Cuma günü yazılmıştır

YAŞANMIŞ ANILAR!

YAŞANMIŞ ANILAR!  Bir köy çocuğu olarak geldim dünyaya. Bir yılkı atı kıvamında büyüdük yetiştik, türlü badireleri geçerek. Bu zamana gelinc...