Annem de nergis
çiçeklerini görünce sevinir, onları elimden aldığı gibi solmasın diye vazoya koyardı.
Evimizin odaları günlerce mis gibi nergis kokardı. Hele Hurmalı Ovası bir
muhteşemdi. Sabahları erkenden kalkar, mis gibi toprak kokusu eşliğinde eski
mezarlığın yanındaki bahçemize giderdik. Bahçemize tütün fidanı dikmek için
çift sürüp, sonra tütün fidanı ocaklarını hazırlardık. Fidan ocaklarını
hazırlamak meşakatlı bir iştir çok emek ister. Fidan ocaklarını hazırladıktan
sonra tütün tohumlarını bir tülbentte ıslatır, tohumlar kabarsın diye onları
birkaç saat bekletirdik.
Tütün
ocaklarının üzerinde toprağı önce kalın bir tokmakla döver, sonra ayaklarımızla
sıra sıra ocağın üstünü çiğnerdik. Toprak sertleşip düzelttikten sonra tütün
fidanını kül ile karıştırıp ocağın üstüne eker sonra da hayvan gübresiyle örtüp
ardından da sulardık. Bu işlem bittikten sonra her gün sabah akşam tütün
fideleri büyüyünceye kadar sulanırdı.
Tütün ocaklarının
kıyılarına marul fidanı dikmek adettendir. Fidanları sularken marullarda
sulanmış oluyordu.
Hurmalı ovasının
dereleri mayıs sonlarına kadar akardı. Kış aylarında hurmalı derelerinden
tarlalarımıza gidemezdik. Bütün dereler doluydu yağmur suları hurmalı
derelerinden doğru Agrilya limanına akardı.
Bahar gelince
tarlalar tavlanmaya başlar, toprak ana “Ben hazırım. Beni artık işleyebilirsin”
der. Tarlaya gidebilmek için Hurmalı deresini kullanmak lazım. Dere kıyılarında
sular var, suların içinde yeşil kurbağalar vırak vırak diye bağırır. Su
kaplumbağaları suyun üzerinden kafalarını çıkarmış, sanki sana merhaba der gibi
seni izler. Tarlalar tavlanmadan önce tarla sınırlarında veya yol kenarlarında ebegümeci,
turp otu, çengel dikenleri boyumuz kadar olurdu.
Onlara basmaya
kıyamazdık hepsi birer canlıydı çünkü. Hurmalı ovasının doğu tarafına
baktığınız zaman Maşatlık Tepesi’ni görürsünüz. Maşatlık Tepesinde kara
taşlarla örülmüş Ortodoks Mezarlığı vardır. Bu mezarlık sanki size bir şeyler
anlatır gibidir. Dağın bitki örtüsü karşıdan güneşin doğmasıyla beraber dağ
sanki ayrı bir renge bürünür. Püren çalıları, kekik, adaçayı kokuları imbat
rüzgârıyla Hurmalı ovasını kaplar. Alaçatı Hurmalı Ovası’nın bereketli toprağı
deniz gibi dalgalanır, deniz gibi köpürür. Hurmalı ve Liman Ovası; Ege Denizi
gibi mavi Ege Denizi kadar parlaktır.
Hurmalı ovasında
yağmurlar kesilir kesilmez bahar aylarında ova ağzına kadar bitkiyle, çiçekle, rengârenk
kelebekler, bal arıları, yaban arılar, kuşlar kaplar. Tütün dikimi geldiği
zaman Mayıs ayında Hurmalı Ovası’nda tütün dikerken tarlamızda bulunan incir ve
karadut ağaçlarındaki karga, serçe, kumru sesi sanki bir orkestraymış gibi
müzik dinletisi sunarlardı bize. Ovanın sakinliğinden Alaçatı’daki horozların
sesi, tavukların gıdaklamalarını, köpeklerin havlamasını ovada tütün dikerken
dinlerdik.
Ne güzel
günlerdi o günler, saf ve temiz duygular. Sebzelerin organik olduğu, ne
olduğunu bilmediğimiz fast foodların hayatımızda olmadığı yıllar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.