EKİN TARLASI.

On üç yaşındaydım. İki yıllık terzi çıraklığı yapıyordum. Terzi Erdoğan Erman’ın yanında çalışıyordum. Ahmet Ağabeyim Germiyan Köyü’nden gelmiş, herkesle selamlaştıktan sonra ustamla sohbete başladılar. Haziran ayının ortalarıydı. Ustamdan benim için bir hafta izin aldı. Ustam ağabeyime: “Bak bir haftayı geçmesin. İşimiz çok sıkışık. Bir haftadan sonra hemen gönder” dedi. Ağabeyimle beraber akşamüstü Bakkal İbrahim Çırak’ın Naysa marka minibüsüyle Germiyan Köyü’ne geldik.
 Annem beni özlemiş, sıkı sıkı sarılıp öptükten sonra biraz sohbet ettik. Sohbet sona erince üstü toprakla örtülü olan evimizde uyumuştum. Sabah erkenden kaldırdılar beni ve doğru Çelenoz Boğazı’ndaki tarlamıza gitmek üzere eşeklerimize keletirlerini sardık. Keletirlerin içinde yemek kumanyaları ve ekinleri biçmek için oraklarımız vardı. Tarlamızdaki ekinler sararmış, biçilecek duruma gelmişler.
Annem ekin nasıl biçilir bana gösteriyor, ben ise annemi dikkatle izliyordum. Annem hadi bakalım al orağı eline, başla biçmeye dedi. Ben yavaş yavaş ekini biçmeye başladım. Annem çok uçtan değil biraz daha aşağıdan biçeceksin dedi. Ben annemin gösterdiği gibi yapmaya başladım. Öğlen sıcağı başıma geçmişti.
Annem eşyalarının içinden bir adet poşu çıkardı ve başıma bağladı. Bağlarken de poşunun nasıl bağlanacağını da gösteriyordu. Sıcak kendini göstermeye başlamıştı. Çelenoz Boğazı’ndaki tarlamızın sınırında çok büyük bir harnup ağacımız vardı. Koyu gölgesinde su testilerimiz,  köy kuyularından doldurduğumuz mistan kuyu suyunu şerbet gibi bakır maşrapayla içtim. Çok yorulmuştum. Harnup ağacımızın gölgesinde dinlenmek istedim. Biraz dinlendikten sonra annem “Hadi bakalım oturmaya mı geldin? Çalış da bir an önce ekinleri biçmeyi bitirelim” dedi.
İsteksiz başladığım ekin biçme işinde akşam olmasını iple çekiyordum. Bu kâbus bir an önce bitsin diye içimden geçiriyordum. Güneş batmak üzereydi, küçükbaş ve büyük baş hayvanlarımız vardı. Onlar da ekin tarlalarımızın dışında gen arazilerde karınlarını doyurmak için otluyorlardı. Annem hayvanları alıp bir kilometre uzakta bulunan gölde sulamaya göndendi beni. Hayvanlarımızla birlikte göle gittim. Hayvanlarımız bir güzel sularını içtikten sonra hep beraber evimize döndük. Belimin ağrısından duramıyordum. Anneme;  “Anne çok yoruldum bugün” deyince, annem bana: “Genç adam yorulur mu hiç?” diye cevap verdi. Akşam nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum. Sabah kalktığımda her yerim ağrıyordu. Bir hafta zor dayanabildim.İznim bitince Alaçatı’ya gelerek terzi dükkanında çalışmaya başladım.İyi ki terzilik gibi bir meslek sahibi olmak için mücadele etmişim.Ziraat işi çok meşakatlı bir iş olduğunu çocukluk yıllarımda anlamıştı.Bir meslek sahibi olmalı insanın elinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

YAŞANMIŞ ANILAR!

YAŞANMIŞ ANILAR!  Bir köy çocuğu olarak geldim dünyaya. Bir yılkı atı kıvamında büyüdük yetiştik, türlü badireleri geçerek. Bu zamana gelinc...