ANILARLA YAŞAMAK!

Hayatımızda, bazen bu dünya ile bağlantımızı bir süreliğine de olsa kesip, çekiliriz kuytu bir köşeye, sonra düşüncelere dalarız farkında olmadan... Geçmişten kopup gelen anılar canlanır gözümüzde bir an. Ya eski bir arkadaş ya da yaşayıp yaşamadığımızı bile kestiremediğimiz bir an gelir aklımıza. Şaşırırız, bir an bu da nerden çıktı şimdi deriz. Gece bir ara uykum kaçtı. Yataktan kalkıp evimin bahçesindeki balkona çıktım. Sandalyeye oturdum. Geçmiş zamanın birinde yaşadığım ve aklımın bir köşesinde belki yıllardır saklanan ve sonra bir anda aklına gelen anılar vardır ya! Öyle bir anım geldi aklıma. Şaşırdım! Nerden çıktı şimdi bu?

Gecenin bir yarısında bu kapalı havada bilmem nedendir yıldızlar ve sıcacık yaz geceleri geldi aklıma. Bir de cırcır böcekleri Gecenin zifiri karanlığında, o güzel şarkılarını söyleyen cırcır böcekleri. Son zamanlarda yıldızlara bakarken, cırcır böcekleri gelir oldu aklıma.
Ve sonra cırcır böceklerinin sesleri geldi bir an kulağıma... Şimdi ise; sokak lambalarının aydınlattığı, ağaçların gölgelerinin canlı yaratıklar gibi oynaştığı Alaçatı Şehitler Caddesi beni biraz ürkütüyor, ama cırcır böceklerinin sesleriyle, tatlı tatlı esen rüzgârın tenimi okşaması ruhumu huzurla kaplıyordu galiba... Doğada her şey o kadar devasa ve gizemli geliyordu ki bulunduğum bu anda bana...Kendimi küçücük ve savunmasız hissediyordum;geçmişten gelerek,gözümde canlanan bu zaman parçasında.Anlıyordum ki şimdi;çocukluğum beni ziyarete gelmişti galiba!.
Sonra devam ediyordum yürümeye bana uzun gözüken bu yolda... Ama tek başıma, sokak lambalarının aydınlattığı bu karanlık yolda. O an benim için dünya o kadar gizemli, olağanüstü ve eğlenceli geliyordu ki;bu duygularla etrafa gülücükler dağıtıyordum,geçmiş zamanın bu ufacık parçasında...Çılgınlıklar yapıyor,durmadan koşuyor,belki de biraz yaramaz bir çocuk oluyordum ben o anlarda...Dünya hiç mi hiç umurumda değildi...Kafama takacağım ne bir derdim,ne de bir sorumluluğum vardı hayatımda...Çünkü ben,ufak bir çocuktum bu zamanda.Dünyayı keşfe çıkmış,elindeki elma şekerinden ağzı burnu kıpkırmızı olmuş,yollarda seke seke koşan bir deli çocuk.
Bulutları gri, ağaçları yemyeşil, denizi belki de turuncu olan, Küçük prens hikâyesi gibi kendimi onunla birlikte ormanın derinliklerinde kaybolmuş hayal eden bir yoldaş, saf ve temiz bir dünyası olan küçük bir çocuk.

Ah! Ne güzelmiş o zaman hayat. Keşke hep çocuk kalsaydım, demeyip sanki çok muhteşem bir şeymiş gibi büyümeyi istiyordum o zamanda.
Sonra, bir anda etrafı bir hüzün kapladı ben ne olduğunu anlayamadan... Ve yanaklarımdan süzülen iki damla yaşla kendime geldim aniden... Cırcır böceklerim gözükmüyorlardı... Ben yine eski ben. Ve hasretin nefesinin ona eşlik ettiği, havada her zamanki gibi hüznün kokusu vardı etrafa buram buram yayılan...
Keşke diyordum, bir mucize olsa da çocukluğuma dönsem yine ben...
Küçük Prens de keşke yanımda olsa. Yine tüm çocukluk arkadaşlarımla ve sevdiklerimle oyun oynasam.
Ama artık ve biliyorum ki; geçip giden günler ve yitirdiklerimiz geri gelmeyecek asla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

YAŞANMIŞ ANILAR!

YAŞANMIŞ ANILAR!  Bir köy çocuğu olarak geldim dünyaya. Bir yılkı atı kıvamında büyüdük yetiştik, türlü badireleri geçerek. Bu zamana gelinc...