DOSTLA YAŞAMAK!

Şu yaşadığımız hayatta unutulan o kadar çok şeyler var ki, mesela dostluk, samimi hayat. Yaşadığımız Hayatın, sonu imtihanlı bir ders olduğunu bilmeyen var mıdır? Sorunsuz bir yaşamı umut etmek hayalcilik değil midir? Hayata mana gözlüğüyle bakan insanlar güzel insanlardır. İnsanın kıymeti, maddi zenginliğinde değil manevî zenginliğindedir. Manevi zenginlik, maddi değerleri düzeltir, düzenler, şekillendirir daha değerli ve estetik özelliklere kavuşturur. Akıllı, ahlaklı, merhametli, dürüst olmak, güzel dostlarla manalı bir birliktelik yaşamak insanı kıymetlendirir, güçlendirir. İnsanı sevilen, sayılan, örnek bir varlık haline yüceltir. Hayatın iniş çıkışlarında, yolların engebe ve yokuşlarında her insan zaman zaman hata yapabilir. Çevremizde yaşanan hataları düzeltmek, yanlışa yönelmişleri ikaz edecek olan yine bizleriz. Sıkıntılarda, yanlışlar içersindeki durumlarda gerçek dostlara, bilge düşüncelere her zaman ihtiyaç duyulur. Hayat içersinde yaşam kalitesi geliştiren ve sürekli iyi olma durumuna yükselten dost ve arkadaşlar her zaman mutluluk sebebi değiller midir?Gerçek dostlarla olmanın zenginlik olduğunu, vefa ve dostluğun ne anlama geldiğini zor anlarımızda daha iyi anlarız. İnsanların yaptıklarından dersler çıkarırken, dostların varlığının ne büyük değer olduğu daha iyi anlaşılır.

Gerçek vefa ve dostluğun ne anlama geldiğini zor anlarımızda daha iyi anlarız… Bunun yanında bazılarının ahde vefayı, nereden geldiklerini unutarak “ne oldum” havasında küçüldüklerini de görebiliriz…Denilir ki özel birini bulmak bir dakikanızı alır, onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur, onu sevmek için bir gün yeter ama sonra onu unutabilmek için bir ömrün geçmesi gerekir… Yapılan tüm fiiliyatlarımız ilahi hakikate ters düşmemelidir. Sevdiklerimizin değerini kaybetmeden bilmeye, ahde vefadan yana olmaya her zaman özen göstermeliyiz...Bir gün herkes en sevdikleri ne varsa onlardan ayrılıp gidecek. Geriye kalacak olan sadece yapılanlarla, hayırla yâd edilme kalacak. Aldığımız eğitim, kültür ve ahlak yapısı içersinde hak, hukuka riayet etmeyi, doğruluktan şaşmamayı, makam ve mevki sahibi olsak bile, mevkilerin emanet olduğunu bilerek adil davranmaya gayret göstermeliyiz.Şu iki günlük dünyada kin ve nefreti azaltarak kardeşliği, dostluğu çoğaltarak, kırgınlık ve dargınlıkları yok ederek birbirimizi sevmeli, kucaklamalıyız. Her zaman hal hatır sormayı, zor anlarda birbirimize destek olmayı ihmal etmemeliyiz. Sevgide güneş gibi, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi olmalıyız.Her şey bizimle başlar, bizimle biter. Yeter ki saf, inançlı kalbe sahip olalım, içimizdeki sevgileri tüketmeyelim, tükettirmeyelim, dostlukları çoğaltmaya çalışırken, asıl yüce dostla yaşayalım... “Kötü duygular ömür yıpratır. Güzel duygular sevgi yaratır. Kötü insanlar kapı kapatır. İyi insanlar kendini aratır.”Hatırlamak, hatırlanmak dileğiyle, kalbinizde yeni sevgiler yeşersin, dostla kalın, dostça kalın… 

MESLEK SEVDASI

Yirmi beş yıl severek yapmış olduğum terzilik mesleğimi 1989 yılının Eylül ayında sonlandırıp, kitabeviaçmaya karar vermiştim. Çokda iyi bir karar vermenin mutluluğunu hala yaşıyorum.Bütün günümü kitaplar arasında geçiriyorum. Canımın sıkıldığı zamanlarda masamdan kalkıp kitap raflarımdan bir kitap seçip başlıyorum okumaya...Sanki bu dünyadan ilişkimi kesmiş başka dünyalarda yaşıyormuşçasına hayallere dalıyorum.Okumuş olduğum kitabın yazılarıyla birlikte içinde bulunduğu zaman ve mekanda ben de kahramanla birlikte çıkıyorum yolculuğa…Kitap muhteşem bir nesne, okumak harika bir olay. Bakmayın siz yazıların hareketsiz durduklarına. Okumanın düğmesine dokununca film makinesi başlar çalışmaya, gözlerden zihne atlayan kelimeler akar beyninize… Ne de güzeldir kitap okumak.Kitap okuru dükkândan içeriye girince “bana bir kitap önerirmisiniz?” diye size bir görev verir. Sizde masadan kalkar, okurun yanına gidersiniz. “Ne tür kitaplardan hoşlanırsınız?”Bu sefer siz müşterinize sorarsınız.Okur da size söyler ne tür kitaplardan hoşlandığını. Önceden okumuş olduğunuz kitapları çıkartır, müşterinize anlatırsınız özetleyerek.Müşteri:“Size bırakıyorum” deyince çok keyif aldığınız bir kitabı uzatırsınız ve müşteri kitabını alarak uzaklaşır dükkândan.Bir başka gün aynı müşteriniz tekrar dükkana geldiğinde size kitabı ne kadar çok sevdiğinden bahseder ve “Geçen gün tavsiye ettiğiniz kitabın ayarında, tekrar bana bir kitap önerin” dediğindetarifsiz bir mutluluk kaplar bedeni...Okuyan adam bir başka alemdir.Ne kadar iyi yapmışım da bu kitabevini açmışım diyorum her zaman. İnanın ufkum, dünyam değişti. 2020 yılının son eylül ayında iki tane lise öğrencisi dükkanıma gelip okumuş oldukları lisede öğretmenleri öğrencilerine kitap listesi vermiş.Yaz tatili boyunca okumaları için de öğrenciler bu kitapları aramaya koyulmuşlardı. O sırada stokta olmayan kitapları bana sipariş vererek getirmemi istediler. Bende tabii ki hemen siparişi verdim ve listede eksik olan kitapları en yakın zamanda getirttim. Yüzlerindeki o ifadeyi sizlere tarif edemem.İnanın gün geçtikçe işimi çok daha sevmeye başladım.Bu kitabevi artık benim sığınacak bir limanım haline geldi. Kitapçılık mesleğimden çok keyif alıyorum.Her ne kadar yaşım ilerlese de pandemi dünyayı esir etse de işimden keyif almaya devam ediyorum. Bu süreçte dükkanımı açamadığımdan dolayı evimin bir odasını okuyacağım kitaplarıma ayırdım. Okumaya kesintisiz devam ediyorum. Soracak olursanız bu işten para kazanabiyormusun diye? Hayır ama Alaçatı’da bir misyon üslendim ve bu misyonumu ölene kadar devam ettirmek düşüncesindeyim. Şairin de kitaptan bahsederken dediği gibi: “Yeryüzünün en harika varlığıdır mesleğin. Keremli ve bereketli bir dost, kıskanılacak bir sevgili, edinmek için yeri geldiğinde aç ve susuz bırakan, ayakkabı ve elbise sattıran, insana izzet ve itibar kazandıran asil varlık. Onunla tırmanılır yaşamın basamaklarına. Karanlığımıza meşale, kollarımıza altın bilezik, sanatımıza sırdaş, kalbimize sevgili, aklımıza marifet, ruhumuza irfandır o.Varlığı mutluluk verir, yokluğu acı ve ıstırap. Onunla anlam kazanır hayat. Onunla yaşar insan gömülse de mezara. Onunla yükselir uygarlıklara.”Kalın sğalıcakla…

14 ŞUBAT

Bugün günlerden 14 Şubat Pazar. Tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de sevgililer günü kutlamaları yapılıyor. Sevgililer birbirlerine küçük büyük hediyeler alıyor. Kişinin bütçesine göre tabii ki… Çünkü hediyenin büyüğü küçüğü olmuyor. Hediye hediyedir. Bazen insan sevgilisine güzel cümle bile kurmak hediyeden daha makbuldür...Bu yıl Coronavirüs nedeniyle sevgililer gününü eski yıllardaki gibi kutlayamıyoruz. Hele 65 yaş üstü olanlar sokağa çıkma yasaklarından dolayı daha zor günler yaşıyoruz. Aylardır sokağa çıkamamaktan artık gına geldi. Bütün gün ev hapsindeyiz. İstediğimiz zaman dışarıya çıkamıyoruz.Sabahleyin erken kalktım. Evimde televizyon seyrederken eşim odaya girince ayağa kalktım ve uzaktan sadece birbirimizin gözlerimize bakarak “sevgililer günümüz kutlu olsun” diyebildik. Sarılmak yok, öpüşmek yok. Türk kültürümüzde birbirimize sarılarak sevgimizi göstermez miyiz? Karşımızdaki sevdiklerimize sarılıp sevgimizi öyle gösteririz. Normal yaşantımıza ne kadar bir zaman içinde kavuşuruz belli değil. Fedakârlık hep 65 yaş üstündeki insanların üstünde kaldı. Ama yine de bulaşmanın önüne geçilemedi. Yalnız Türkiye’de değil tabii ki Avrupa ve tüm dünya bu Coronavirüsle mücadele ediliyor. Aşı olsak bile yine tehlikede olduğumuz söyleniyor bilim kurulu tarafındanSevgili dostlarım bu günlerin geçtiği ve birbirimize sarılıp karşılıklı bir masada oturarak elele tutuştuğumuz, ellerimizin kenetlendiği ve aynı masada kahvelerimizin içildiği, sevgililerimize sarılıp istediğimiz saatte deniz kıyısında sarılıp yürüyerek yaşayacağımız nice günlerin geleceğini sabırla bekleyerek; Sevgililer Günü’nüzü kutluyorum.  


  

HATIRALAR!

Dün bütün gün odamdan hiç çıkmadım “Ernest HEMINWAY’IN “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” Romanını gece geç saatlere kadar okuyorum. Çalışma odamdaki koltuğumda bir ara uykuya dalmışım ve uyanınca saate baktım saat gece yarısı üç olmuş. Kitabımın arasına ayracımı koydum ve yattım. Sabah ezanı okunuyordu uyanmıştım ve uykumda rüya görmüştüm. Eski çocukluğumda yaşadığım anılarımı. Ağzım kup kuru olmuş susuzluktan ölmek üzereydim sanki. Yataktan kalktım ve aşağıya mutfağa inip kana kana suyumu içtim tekrar yatağıma yattım. Bir türlü uykum gelmiyor. Tekrar yatağımdan kalktım ve çalışma odama geçtim. Kitabımı okumaya başladım bir ara baktım kitaptan kopmuşum ve eski çocukluk yıllarım bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Rüyamda anne evimiz olan bahçemizi su basmış. Annem kürekle suyun gitmesi için kürekle yol açıyor sular gitsin diye. Bende okula gitmek istiyorum sulardan okula gidemiyorum. Annemi rüyamda görünce o eski çocukluk yıllarımda yaşadıklarım geldi hayalime.

Annem evde karakılçık ekmeği yapardı bahçemizdeki fırında. Evimizdeki bahçemizin hemen yanında kilerimiz vardı. Kilerimizi bir köşesinde yemek pişirmek için ocağımız vardı. Odun ateşinin üstünde annem kuru fasulye pişirirdi. Fırınımızda ekmek, patates atardı ekmek tepsilerini arasına bazen mis gibi kokardı evimiz. Sarı renkli oğlağımız vardı. Adını sarı çepiş koymuştuk yeni doğmuş üşürdü garibim. “Anne içeri alalım derdim kucağıma alıp içeri getirdim” benden büyük ablam ve ağabeyim vardı. İki kardeşim vardı kışın hepimiz bir odada yatardık Adı Karanlık odaydı. Çok büyüktü odamız bazen soğuk havalarda iki kişi bir yatakta yer yatağında soba sönünce üşürdük. Annem gece yarısı kalkar sobayı yakardı. Anne’min gürültüsünden uyanırdım. Yanan sobanın üstüne güğüme su doldururdu odamız sıcacık ısınırdı. Uykudan kalkınca yüzümüzü yıkamak için. Arada akşamları sobamızın üstüne kestane atardı. Evimizde iki tane ineklerimizde vardı. Annem erkenden kalkar ineklerimizi sağardı. Sütleri pişirir Karakılçık ekmeğini içine doğrardı taslara. Kahvaltımız olurdu bizleri tok tutarda taze yumurtada evde tavuklarımız vardı ineğin sütünün kaymak yağında pişirirdi. Şimdi arıyorum o lezzetleri. Şimdi sağ olsun eşim köy yani gezen tavuk yumurtasını alır ve sütün kaymağını içine katarak bizlere pişiriyor. O güzel günleri nasıl olur da hatıralarımızı hatırlamayız.

 

Not: Okuyamayanlar için, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” Okumanızı öneririm.

Kalın sağlıcakla.

 

 

YAŞANMIŞ ANILAR!

YAŞANMIŞ ANILAR!  Bir köy çocuğu olarak geldim dünyaya. Bir yılkı atı kıvamında büyüdük yetiştik, türlü badireleri geçerek. Bu zamana gelinc...