ALAÇATI

 ALAÇATI


Alaçatı; düzgün yüzlü, taş binaları, daracık taş kaplı sokakları, küçük meydanları ile Türkiye’nin diğer beldelerini kıskandıracak kadar farklı ve güzel bir tatil merkezi. Bu günkü şöhretini ise tarihi mimari dokusunu bozmadan ve yeni binalarını da bu dokuya uygun tarzda inşa etmesine borçludur.

Altı güzel mahallesi, hacımemişteki tarihi camisi ve eski pazaryerinde yer alan cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında haklı zorunluluklarla camiye dönüştürülmüş tarihi kilisesi ve yenimecidiye’deki kilise kalıntısı ile birlikte her bir yanı tarih kokar.

Agrillia limanına, germiyan’dan, nohutalan’dan, issız dereden akan, dokuz köprülerden geçerken, kiminin bulanık ve çamurlu bulduğu, bazıları içinse; dibi görünmeyen nehir görünümündeki yağmur suları hayatın ta kendisi ve gizemidir. O da bunu bildiği için akıp giderken içini göstermez. Bazen yavaş yavaş akar, bazen öylesine coşup taşar ki kıyıları, tarlaları kaplar.

Her akıp giden su damlacığı yaşanmışlıkları da birlikte alıp giderken, genç âşıklara gelecek hayalleri kurdurup, yaşlılara iç çektirirler. Her mevsim ayrı ışıklara bezenir Agrilya. Rengi hep değişir. Sararır boza döner, grileşir, kararır ve hatta yeşerdiği bile olur ama derler ki, onu mavi olarak görebilenler sadece sevdalı gözlerdir.

Velhasıl Alaçatı’nın her yanı birbirine benzer görünürse de aslında hayatlarımız gibi hiç birbirine benzemeyen çeşitliliktedir. Alaçatı’nın sokakları ve yüksek duvarlarıyla sarmaş dolaş, yemyeşil ağaçlı tepelerine baktığımızda öte yakasındaki sakız ağaçlarına çarpıp yayılan geniş bir dalganın sakin teslimiyeti içinde dümdüz uzanır gider.

Alaçatı’nın hacımemiş mahallesinden yenimecidiye mahallesinin son sokağına kadar yan yana dizilmiş cumbalı, kepenkli, taş evlerinin çoğu yeni sahiplerince elden geçirilmiş pırıl pırıldır. Eski ya da yeni hepsinin cam kenarlarında sardunya saksıları vardır. Yosunlaşmış taş duvarlı bahçelerden yasemin, melisa ve manolya kokuları yayılır. Bu duygu ve kokular eşliğinde beldenin dört bir yanına yayılmış çay bahçeleri veya Caferlerinde oturup, Alaçatı’lılar’ın tabiriyle tavşankanı çayı yudumlamanınsa tadına doyum olmaz.

geceleri de bir başkadır Alaçatı’nın. Efil efil esen gerence rüzgarı eşliğinde küçüğünden büyüğüne şarap evleri, kafe-bar ve restoranlar efkar dağıtmak, geçmişimizden geleceğe yeni köprüler kurmak adına kucak açmış sevenlerini bekliyor. Kendinizi, her köşe başında gönül telinizi titreten bir müzik eşliğinde bir mekanda oturmuş şarabınızı yudumlar, gelecek hayalleri kurarken bulabilirsiniz.!Beş yıl önce bu güzelim kasaba artık altı mahalle yerine tek mahalle oldu. Resmi Alaçatı kimliğiyle tek mahalle olsa da gelişmesinden yaşamından hiçbir şey kaybetmemiştir.

ANILAR BURAM BURAM!

Başrahibe Makaria'nın fotoğrafı, Mary Iliopoulou'nun aile arşivinden
b) Alatsata'daki Agios Nikolaos manastırı, Kostas Parianoglou'nun çizimi
Bu resim Alaçatı Telsiz mevkiindedir.
Alaçatı Rüzgar güllerinin altındadır.
ANILAR BURAM BURAM!
Ekim sonu, sonbahar mevsiminin sonlarına doğru… Bir sabah uyandığınızda hava biraz serindir… Birden sanki denizin iyot kokusu gelir insanın burnuna açık kalmış pencereden, bir bakayım dersiniz. Ve maşatlık dağının doruklarını beyaz bir örtü gibi çiğ bulutları kaplayıvermiştir. İşte böyle sabahlarda ben, hemen yataktan fırlar, hayvan damına gider, eşeğimize semerini yükleyip doğru hurmalıdaki tarlamıza giderdim. Şimdi de ne zaman çiğ ve kırağı ovaya yayılmış görsem, güneş doğmadan o çiğin altında gezinirken aklıma çocukluğum gelir.
Tarlada, “Son Eller” dediğimiz zerzevatları, kavun ve karpuzların el içi kadar ufak onlarını, toplayıp sepetlere koyduktan sonra, arada hani insanın canı çekip bir tanesini dalından keserek bağ testeresinin bıçağıyla doğrayarak sabah ayazında kütür kütür yemenin lezzetini, tadını unutmak mümkün müdür?
Tütünlerimizin bitiminden sonra kalan tütün köklerini sökülebilmek için sabahın erken saatlerinde yaptığımız rutin işlerimizden olan söküm işlerimiz. Tütün köklerini söküp sonra tarlamızın içine sıralar halinde istifleyerek kuruduktan sonra onları yakıp küllerini tarlamıza gübre olsun diye kürekle yayardık. Güneş yükselirken ovanın üzerinden çiğ bulutları yavaş yavaş çekilirken güneşin sıcaklığı hissedilince benim de kemiklerim ısınmaya başlardı.
İzmir’in eski yolundan geçen uzun burunlu otobüslerin, açık kasaların geçişlerini seyreder, şoförlerinin avuç içlerinle kornalarını dövüşlerini dinlerdik. Hele rahmetli Aliko’nun (Ali Çakmak) mavi renkli, önünde “Kısmetli” yazan kamyonunun kornasıyla icra ettiği şarkılar… Akşam geç vakit kamyonunun kasasında her türlü ihtiyaçlarını almış, Alaçatı’ya “Ben geliyorum!” der gibi girişi... Aliko’yu bekleyen müşterileri, kimi eşekle, kimi at arabasıyla, İzmir’den sipariş ettikleri mallarını almak için elektrik santralinin önünde toplanırlardı.
Tarla komşularımızın, tarlada bağlı olan eşeklerinin anırmasını, kuzuların melemesini nasıl da keyifle dinlerdik. Tarlalarına çalışmaya giden komşular, yanımızdaki yoldan geçerlerken selamlaşmalarımız, arada dakikalarca eşeğini durdurup yuları elinde sohbetleri, film şeridi gibi gözlerimin önünde. Ne güzler sohbetlerdi…
Yorulduğum zaman toprağa uzanır, ağaçların aralarında gezinen rüzgârın ve esintinin sesini dinler, gökyüzünde şeritler halinde gezinen bulutlara bakardım. Rüzgârın sert esmesinden olacak ki gökyüzündeki bulutlar birer balerinlerin gibi dans ediyorlarmış görünürlerdi bana…
Hacımemişağa Camii’nin imamı rahmetli Faik Hoca, minareye çıkıp öğlen ezanını okumaya başladığında, gür sesini Hurmalık Ovası’ndan duyabiliyorduk. Ben, Papaz Kuyusu’nda kovayla su çeker abdestimi alır, koşar adımlarla öğlen namazına yetişirdim. Namazımı kıldıktan sonra Faik Hocam’dan makam, mahreç ve kıraat dersi alırdım. Bugünkü dini kültürümü rahmetli Faik Hoca’ya borçluyum. Faik Hoca, Alaçatı’da benim gibi birçok talebe yetiştirdi. Bu değerli arkadaşlar şimdilerde de çoğu zaman mevlitlerde ve cenazelerde çok güzel Kuran’ı Kerim okurlar.
Faik Hoca’yla dersimiz bittikten sonra ben mezarlığın top sahası kapısından çıkarak evimize giderdim. Annem, öğlen yemeğimizi pişirmiş olurdu ve ben de yemeğimi yedikten sonra Terzi Erdoğan’ın dükkânına giderdim hemen. Çırak olarak çalıştığım güzel zamanlardı…
Kalın sağlıcakla…
2013 yılında yazmış olduğum yazımdır.
Bir açık hava illüstrasyonu olabilir
Tüm ifadel

RÜYALAR GERÇEK OLUR MU?

 

                            RÜYALAR GERÇEK OLUR MU?

06 Ocak Cuma günüydü. Dükkânımı her zaman olduğu gibi dükkânımda oturuyordum. Kemalpaşa Caddesi kış ayları olduğundan caddemiz sessizliğini koruyordu. Saat 15:30'da telefonum çaldı. Arayan kişi arkadaşım Kadir Dönmez idi.  “Ömer üstadım; Kaliç Kafe'de Hasan Keskin ile birlikteyiz, kulaklarını çınlatıyoruz. Eğer müsaitsen gel birlikte sohbet edelim. Hem de kahve ikram edeyim dedi.  Müsait olursam uğrarım dedim ve kapattım telefonu. Birkaç dakika sonra ben de yalnızlıktan sıkılmıştım. “Gönül sohbet ister, kahve bahane ”sözünden esinlenerek dükkânımı kapatıp doğru arkadaşlarımın yanına gittim.

Arkadaşlarım kış olmasına rağmen hava çok güzel olduğundan dükkânın önünde güneşlik alanda oturuyorlardı. Selam verip yanlarına oturdum. Üç kişiydiler. Haldun Keskin de masadaydı. Sohbet çok keyifliydi. Masamız dörtlüydü. Ben hemen espriyi yaptım. "Altılı masa değil ama dörtlü masa olarak hükümeti kurabiliriz" deyince arkadaşlarım gülmeye başladılar. Gündem tabi ki memleket meseleleriydi. Tabii ki ilçe sorunlarını da masaya yatırdık. Daha çok altılı masa ve genel seçimler daha ön plandaydı. Her arkadaşımın fikirlerini saygıyla dinliyorduk. Sohbetimiz biraz uzun sürdü. Altılı masanınki kadar uzun değildi. Altılı masanın son toplantısı dokuz saat sürmüş, bizimkisi dört saat sürmüştü. Ortak kararımız Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yanaydı. Geç olmuştu artık. Yavaştan kalkalım dedik ve masamızdan ayrılıp evlerimize gittik. Çok keyifli bir sohbetti. Akşam evimdeki okuma odamda Murathan Mungan’ın Işığına Tavşan Olduğum Filmler kitabını okuyordum. Bir ara gözlerim sulanmaya başladı. Yeter bu kadar, gözlerimi fazla yormayayım dedim ve yatak odama girdim. Çok geçmeden uyuya kalmışım. Sabah uyandığımda bütün gece rüyamda Kemal Kılıçdaroğlu’yla sohbet ettim. Kılıçdaroğlu Alaçatı’ya gelmiş, ben Alaçatı Belediye binasının önünde Genel Başkanı karşılamıştım. Kemal Bey, Çeşme'de siyaset nasıl gidiyor? Sorusunu sordu. Ben de Çeşme ve Alaçatı’yı anlattım. Daha sonra annemin eski evinin önünde Kılıçdaroğlu ile otururken elinde ahşap mavi bir sandalye ile Abdurrahman Keskin Ağabey de geldi. Hep birlikte oturduk. Eşim Meryem elinde çay tepsisi bize çay ikram ediyordu. Yine tabi ki gündem Çeşme idi. Sabah uyandığımda yüreğim heyecandan pır pır ediyordu. Rüyamı eşimle paylaştım ve hayırlısı olsun dedi. Ben de inşallah ilk seçimde ilk turda Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin 13.Cumhurbaşkanlığını kazanır ve ülkemiz rahat bir nefes alır dedim. İnşallah görmüş olduğum rüyam gerçekleşir...

Kalın sağlıcakla…

08/01/2023

 

YAŞANMIŞ ANILAR!

YAŞANMIŞ ANILAR!  Bir köy çocuğu olarak geldim dünyaya. Bir yılkı atı kıvamında büyüdük yetiştik, türlü badireleri geçerek. Bu zamana gelinc...