28 Kasım 2011 pazartesi günü Tokoğlu Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi’nde bulunan “Dost Kitap Kırtasiye” adındaki dükkânımı, Yenimecidiye Mahallesi Kemalpaşa Caddesi no:101 numaralı adrese taşınmaya karar verdim. 28 Aralık 2011 Çarşamba günü yeni dükkânıma taşınmış oldum. Bu kararı vermemde etken olan şey; Alaçatı’nın hızla artan kira oranları oldu. Alaçatı’daki kiralarla kırtasiye dükkânının, Alaçatı normlarında ayakta durması hiç de kolay değildi! Fotokopi çekerek, kitap satarak, bu kiralar ödenecek gibi olmadığından bu kararı aldım.
Dükkân
sahiplerine söyleyecek hiç sözüm yok. Tabiî ki onlar taşınmaz mallarını en iyi
şekilde değerlendirmek zorundalar. Ben dükkânımı boşalttıktan bir hafta sonra komşularım
Terzi Ahmet (Girgin) ile Berber Tamer (Mermer) dükkânlarını boşatma kararı almışlar.
Eski komşularımla sohbet ederken sordum: “Neden böyle bir karar aldınız?”
Tamer:
- “Ömer Ağabey; sen dükkânını
taşınmakla bize cesaret verdin. Biz başka bir dükkâna taşınırsak işlerimiz
nasıl olur diye kaygılanıyorduk. Biz de senden cesaret aldık ve daha ucuz bir
dükkâna taşınmaya karar verdik” dedi.
Alaçatı’da
küçük esnafın, sanatkârın bugünkü kiraları ödemeleri artık çok zor. Terzi paça
kısaltarak, fermuar değiştirerek, sökük dikerek geçimini nasıl sağlar?
Vatandaşımız artık hazır giyime yöneldi. Terzilik mesleği bir hayli zorlaştı,
evini geçindiremeyecek hale geldi. Bugün bir takım elbiseyi en popüler
mağazadan, terzi’nin dikmiş olduğu fiyatın yarı fiyatına alabiliyorsun. Hazır
giyiminde takım elbiseye kullanılan malzeme ile ısmarlamada kullanılan malzeme
hiçbir zaman bir olmaz elbette. Terzi’ye diktirmiş olduğun elbiseyi iyi
kullanırsanız ömrü on yıldır.
Son
yıllarda Türkiye tekstilde büyük bir atılım oldu. Ünlü firmalar kaliteli
elbiseler üretmeye başladı. Türkiye’de terziler yaşam için çırpınıyorlar. Bu sanatkârlarımıza
her zaman ihtiyacımız yok mu? Bugün pantolonumuzun herhangi bir dikişi sökülse
ne yaparız?
Hemen en yakınımızda açık olan
bir terziye gideriz değil mi? Bu sanatkârların dükkânları çarşı yada şehir
merkezinde işlek bir sokakta olması gerekmez mi?
Kira artışları böyle devam ederse
sanatkâr olan arkadaşlar Alaçatı’da yaşayamayacaklar mı? Alaçatı gibi dünya
markası olmuş bir beldede iki tane Terzilik yapan arkadaşımız kaldı. Bu çok az
bir sayı değil midir?
Berber
dükkânı için de aynı sorunlar var. Bir berber günde kaç kişi tıraş edebilir?
Dükkân kirası, elektrik - su faturası, kullandığı malzemenin parası, Bağ-kur
primi, vergiler vs. vs. saymakla bitiremezsiniz! Zorunlu ödemelerini yaptıktan
sonra elinde ne kalacaktır ki?
Alaçatı
yazın çok kalabalık. Yaz sezonunda açılan dükkânlar Kasım ayı demeden
kepenklerini kapatıyorlar. Kapılarında “yaz sezonunda görüşmek dileklerimizle”
yazılarını asıp gidiyorlar. Alaçatı kışın çok ayaz oluyor. Birçok dükkân kış
nedeniyle de kapalı. Gece saat dokuz
olmadan Alaçatı’da bir tane açık esnaf göremezsiniz (Bir iki tane kafe hariç).
Sadece Belediye’nin dikmiş olduğu elektrik direklerindeki aydınlatmalar
aydınlatıyor sokakları. Hiçbir mekânın ışıkları yanmıyor.
Oysaki
eski Alaçatı Yaz - kış güzeldi. Bakkallarımız vardı. Kahvehanelerde oturur,
sohbet ederdik. Kahvecinin elinde bakır tepsisi, tepside çay dolu bardaklar…
Garson bağırırdı: “Var mı çay içen?” diye… Kahvehanenin tam ortasında ise odun
sobası! Kahvehane çalıştıranı zeytin odununu atmış sobaya, sobanın her tarafı
kıpkırmızı olmuş. Çay o kadar ucuz ki Kahvede masaya ilk oturan kişi kimse
yanına oturan ile birlikte bütün gece içilen çay paralarını öder! Racon
böyleydi. Her akşam erkekler, akşam yemeğini yedikten sonra kahveye giderdi.
Bugün öyle mi? Gece bakkaldan bir ihtiyacın olsa Alaçatı’da bakkal
bulamazsınız. Kemalpaşa Caddesi’nde iki tane, Ali Salkım’ın ve Hasan Saatli’nin
bakkaliyesi var. Bir tane de Sağlık
Ocağının yanında Hüseyin Dalgıç’ın bakkal dükkânı. Hacımemiş mahallesinde de
Hasan Yörük Kardeşimiz. Her mahallede bir tane bakkal dükkânı kalmış.
Bu
kardeşlerimiz de hepsi kendi mülklerinde ve kira ödemiyorlar. Kaç kişimiz gidip
bu bakkalları destekliyoruz? O kadar hasret kalmışız ki onları izlemeye… Halen
fasulyeyi, toz şekeri, pirinci çuvallardan kese kâğıdına şaşulayla
dolduruyorlar. Küçük esnaflar, sanatkârlar, bir beldenin lokomotifleridir.
Beldeyi ticari anlamda yaz kış canlı tutarlar. Vatandaş küçük esnafa sahip çıkmalı.
Bakkallarımız hepsi “baba mesleği” diyorlar. “Büyük mağazalar varken vatandaş
bizleri pek tercih etmiyor” diyerek mahzunlaşıyorlar. İş pek olmuyor ama ne
yapalım? Direniyoruz kapatmamak için... Kırk yıldır bu işi yapıyoruz. Bundan
sonra ne iş yaparız?”…
Aman
ne olur direnin! Hayatta her şey para demek değildir. Bunlar bizin
kültürlerimiz! Bu kültürlerimizi yok etmemeliyiz.
Saygı ve sevgilerimle hoşça
kalınız.
ÖMER ÖNAL
02/02/2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.