İBRAHİM
BADEMCİ
Ne de acıdır, gidip de o evde bulunmak, 'en yakın arkadaşının yanında gözyaşı döküp, eski günleri yad etmek, evlat acısını yaşayan o babanın yerine kendini koymak, ve son yolculuğundan önce, Caminin önündeki musalla taşındayken imamın sevenlerine karşı dönüp ''Hakk’ınızı helal eder misiniz? dedikten sonra da, mezarına yağmur çiselerken iki kürek toprak atmak...Sonra iç gözüm yine eskilere, hayal dünyama dalıyor. Bu tarlalarda yoğun bir tempoyla çalışarak üreten insanlar canlanıyor belleğimde. Yedeğine aldığı eşeğinin yularından tutarak, Çakmak Ovasındaki ekim için tütün ve sebze fidanlarına kuyudan su almaya giden Süleyman Akkaya bir yanda, diğer tarafta Hacı Memiş Ağa Mahallesi’ndeki evinin önündeki iğde ağacının altında poşusunu beline bağlamış, tütün tarlasına gitmek için beygirinin bir tarafına pulluğu, diğer yanına tırmığı sarmakta olan İbrahim Bademci. Sonra tütün dikimine giden Fahrettin Sezgin’i, Salih Aktaş’ı görür gibi oluyorum. Tütün fidanı küfesi sırtında Hakkı Doğan’ın dikim için haydariye ovasına gidişini. Balıkçı Nazif'in oğlu Hüsnü Solak’ın, balık sepeti kolunda, liman denizinden tuttuğu balıkları Pazaryeri’ndeki mezata getirişini...
Sonra
terzi dükkânıma Fahrettin Sezgin ile beraber dükkânıma gelişleri ve sohbetleri,
Parti Belde Başkanıyken İzmir de yapılacak olan mitinglere Fahrettin Ağabeyle
beraber üç gün önceden bana “Ömer biz iki kişiyiz bizi yaz. İsmet Paşa’nın oğlu
Erdal İnönü’yü dinleyelim” diye üç gün öncesinden bana yer ayırtırlardı
otobüslerden.
Ben bunları düşünürken baktım İmam İbrahim ağabeyin mezarının başında telkinini veriyordu. İbrahim ağabey biricik annesini, babasının ve erken kaybettiği iki çocuğunun yanında sanki onlarla kucaklaşıyor sevdikleri onu karşılamış ve sevinç içinde sohbete dalmışlardı bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.