İBRAHİM BADEMCİ

 İbrahim Ağabey 1923 doğumluydu. Doksan beş yıl yaşadı yani Cumhuriyet ile yaşıttı. Mustafa Kemal Atatürk’ü ve İsmet Paşa’yı yaşamı boyunca hiç ağzından düşürmedi. Sohbetlerimize “Gazi Paşa” diye başlardı. Atalarının çektiklerini, neler yaşadıklarını kelimesi kelimesine bizlere aktarırdı. “Gazi Paşa” derken ve geçmiş günleri anarken o yemyeşil gözlerinden yaşlar akardı. Çok naif, saygılı, küçükle küçük, büyük ile de büyüktü. Çalışkan, üreten bir insandı. İyi bir Galatasaraylıydı. Ama Alaçatıspor Kulübü’nde oynarken sarı lacivert formasını giymekten de onur duyardı. Alaçatı Spor maçlarını hiç kaçırmazdı.Oğulları İsmail, Nail, genç yaşta kaybettiği Salih ve Mine’yi sportmen yetiştirmişti. Spora bağlılığı gibi Cumhuriyet’e de bağlıydı. Tam bir Cumhuriyet adamıydı İbrahim ağabey.Bir sabah kalktığınızda telefonunuza bir mesaj gelir ve çok sevdiğiniz, öz ağabeyiniz kadar saygı duyduğunuz birinin ölüm haberini almak insanın içini burkmaktan daha da ötede hislere sevk eder. İnsanın yerle bir olmasına sebebiyet veren, fakat öyle ya da böyle doğal bir sonuç olarak, her şeyin Allah’tan olduğunu kabullenmek… Lakin öyle bir durumlar vardır ki; ölen kişi kardeşten daha yakındır, güzel anılarınız olmuştur. Gecenin ve uykunun vermiş olduğu mahmurluk ile endişe arasındaki bir düşüncenin içerisindeyken, içinizi ateş gibi yakan, tüyler ininizi kaskatı kesen, başınızdan aşağı kaynar sular dökülmesine neden o berbat haberi iliklerinizde hissedersiniz.

Ne de acıdır, gidip de o evde bulunmak, 'en yakın arkadaşının yanında gözyaşı döküp, eski günleri yad etmek, evlat acısını yaşayan o babanın yerine kendini koymak, ve son yolculuğundan önce, Caminin önündeki musalla taşındayken imamın sevenlerine karşı dönüp ''Hakk’ınızı helal eder misiniz? dedikten sonra da, mezarına yağmur çiselerken iki kürek toprak atmak...Sonra iç gözüm yine eskilere, hayal dünyama dalıyor. Bu tarlalarda yoğun bir tempoyla çalışarak üreten insanlar canlanıyor belleğimde. Yedeğine aldığı eşeğinin yularından tutarak, Çakmak Ovasındaki ekim için tütün ve sebze fidanlarına kuyudan su almaya giden Süleyman Akkaya bir yanda, diğer tarafta Hacı Memiş Ağa Mahallesi’ndeki evinin önündeki iğde ağacının altında poşusunu beline bağlamış, tütün tarlasına gitmek için beygirinin bir tarafına pulluğu, diğer yanına tırmığı sarmakta olan İbrahim Bademci. Sonra tütün dikimine giden Fahrettin Sezgin’i, Salih Aktaş’ı görür gibi oluyorum. Tütün fidanı küfesi sırtında Hakkı Doğan’ın dikim için haydariye ovasına gidişini. Balıkçı Nazif'in oğlu Hüsnü Solak’ın, balık sepeti kolunda, liman denizinden tuttuğu balıkları Pazaryeri’ndeki mezata getirişini...

Sonra terzi dükkânıma Fahrettin Sezgin ile beraber dükkânıma gelişleri ve sohbetleri, Parti Belde Başkanıyken İzmir de yapılacak olan mitinglere Fahrettin Ağabeyle beraber üç gün önceden bana “Ömer biz iki kişiyiz bizi yaz. İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’yü dinleyelim” diye üç gün öncesinden bana yer ayırtırlardı otobüslerden.

Ben bunları düşünürken baktım İmam İbrahim ağabeyin mezarının başında telkinini veriyordu. İbrahim ağabey biricik annesini, babasının ve erken kaybettiği iki çocuğunun yanında sanki onlarla kucaklaşıyor sevdikleri onu karşılamış ve sevinç içinde sohbete dalmışlardı bile.

Bu fani dünyadan ebedi dünyaya kavuşan İbrahim ağabeyime, Allahtan rahmet, kederli ailesine bir kez daha sabırlar diliyorum.95 yıllık ulu çınarımız seni çok özleyeceğiz.

 12/02/2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

YAŞANMIŞ ANILAR!

YAŞANMIŞ ANILAR!  Bir köy çocuğu olarak geldim dünyaya. Bir yılkı atı kıvamında büyüdük yetiştik, türlü badireleri geçerek. Bu zamana gelinc...