Yaklaşık bir aydır dükkânımı açamıyorum. Kitabevimden onlarca kitap aldım
evimde okumak için. Okumaya doyamıyorum. Yaş Altmış Yedi olunca bir iki saat
sonra okurken gözlerim sulanmaya başlıyor. Mecburen okumaya ara veriyorum. 65
yaş sınırına takıldığım için evimden çıkamıyorum. Zaten kiloluydum. Evde
hareket etmek oldukça zor. Sıkıntıdan yemeğe sarıyorum. Corona bitene kadar ben biraz daha kilo alacağım gibi görünüyor.
Önceleri evimin balkonundan Maşatlık Tepesi’ni daha güzel görürdüm. Evimin
karşısına yeni binalar inşa edilince aralarından az da olsa görmeye çalışıyorum.
Bahçeme bakan balkona bir sandalye çekip, Maşatlık Tepesi’ne bakıyordum. Birden;
görünen o manzarayı hiç alıcı gözlerle izlemediğimi fark ettim.

Eşim çay demlemiş, çayı elime tutuşturmuştu. Çayımı yudumlarken sandalyemde şöyle bir arkama yaslanıp gördüğüm manzara karşısında anılara daldım. Hayret! Nedendir bilmem yıllardır o incir ağacını hiç fark etmemişim. Biraz daha uzaklara baktığımda gölgeleriyle biraz hüzün veren o küçük Maşatlık Tepesi. “Hüzün Dağı” diye yorumladığım tepenin eteklerinde ne olduğunu tam fark edemediğim bir iki ağaç vardı. Ağaçların ne olduğu hiç önemli değil, beni etkileyen o küçük dağın eteğinde yalnız insanlar gibi görünmesiydi.Bakışlarım daha da derinleşti. O gölgelerin, o yalnız ağaçların arasında günlerce tütün diktiğimiz, eskiden bize ait olan tarlamızı gördüm. Hey Allah’ım! Nereden nereye? O dağın eteğinde, ağaçların arasında tütün tarlası... İşin garibi o yaş tütün kokusunu, ellerimde, burnumda, ciğerlerimde hissettim.Yaş tütün kokusunu eski günlerdeki gibi hisseder oldum. İçime çektim o özlemli kokuyu. Toprağa ekilen tütün tohumu, sonra fideye dönüşmesi, oradan tek tek söküldükten sonra demet yapılması, kurumaması için suyla devamlı nemli tutulması... Toprağı havalandırılmış tarlaya götürülüp, belli aralıklarla toprağa dikilmeden önce açılan altı-yedi metre uzunluğunda karıklar ve bu karıkların sırtlarına basmaktan korktuğumuz narin tütün fidesinin konulması, kırılmasından korktuğumuz bir cam gibi büyük hassaslıkla kökünün toprakta sıkıştırılması, peşinden sulanması.
Bunlar;
insanın doğaya nakışı gibi geliyor. Sonra başlarsın tüm yaptıklarını
gözlemlemeye. O küçük fideler susuz mu kalıyor, toprağı mı azalmış, otlar mı
kaplamış? İtinayla toprağını havalandırır, otlarını temizler, sularsın. Tek tek
ilgilenirsin çocuğun gibi. Üstüne titrediğin fidelerin zamanla nasıl boy
attıklarını, onlar büyüdükçe içindeki heyecanı. Yeşilleri daha başka, kokusu
daha keskindir artık. Aşamaların başka noktasına geldiğinin belirtisidir bu boy
atma. Artık yaprakların gövdeden ayrılma sırası gelmiştir. Bunu yapmanın da
sırası vardır elbet, öyle bir anda yapraksız bırakılmaz gövdesi, o bile ince
bir ayrıntı gerektirir taze küçük yaprakları ayırmaya kıyamazsınız gövdesinden.
Rengi daha koyu yeşile dönmüş dipteki büyük yapraklardan başlarsınız. Aşama
aşama, sırası gelerek koparılan yapraklar tam tepede koparılan son yaprakla
toplanmış olacaktır. Her kademede yaprakların kırılarak küçük demetlerden
büyüklerine dönüştürülmesi, demetlerin itina ile keletirlere yerleştirilmesi ve
bunları yaparken sabahın en erken saatlerinin tercih edilmesi. O erken
saatlerde uykunun en güzel yerinde kalkıp tütün toplamaya gitmenin uyku mahmurluğundaki
hazzı da ayrı bir olay. Güneşin sıcaklığı tütünleri bunaltmasına izin vermemesi
için erken saatlerin tercih edilmesindeki mantık kadar güzel değil mi? Tüm bunları yaparken her yaprak koparışınızda
parmaklarınıza bulaşan yapışkan ziftin zamanla karararak ellerinizde
elbiselerinizde ayrı bir örtü oluşturması, onu çıkarmak için dakikalarca
uğraşılması ayrı bir güzelliktir. Böylesine hoş kokan yeşil bir yapraktan yine
böylesine rahatsız edici yapışkanın ellerinize bulaşması tütünün yapılışındaki
amacı düşündüğünüzde sizi panikletir. Toplanan tütün demetlerinin konduğu keletirle
eve dönmek için sizi bekleyen semaver çayının yanındaki doğa tazeliğini taşıyan
yemekleri yemek o sabah erken kalmanın mahmurluğunu da sıcaktan bunalan vücudun
sıcaklığını da alıp götürür. Sıra toplanan demetlenen yaprakların yine tek tek
elden geçmesine, yani özel iğnesiyle iplere dizilmesine gelmiştir. Ellerinize
iğne ucunu batırmadan yaprağı zedelemeden damardan ipe dizilmesinin mutluluğunu
ancak yaşayan bilir. Yapraklar dizildikleri iplerde salına salına kıramandalda
kurumaya hazırdır artık. Kurutulurken bile küçük bir çocuk gibi üstüne
titrersiniz. Yağmur yağarsa ıslanır mı? Gece soğuk yaparsa ya da güneşte
doğrudan kalırsa yaprakları yanar mı? Bunların endişesiyle kurumasını izlersiniz.
Yeşil yaprakların kurudukça altın sarısına dönüşmesi, bir ressamın eserini
uzaktan hayranlıkla seyretmesi kadar haz verir insana.
Kuruyan tütünlerin işi bitmemiştir henüz. Yine tek tek elden geçmesi
gereken bir sıra vardır. Kuruyan yaprakların tek tek kontrol edilerek
havalandırılması, ayrı bir demetleme yapılması. Ve artık alıcıya sunma zamanı gelmiştir.
Tütünleri alıcıya sunarken beğeni kazanılmasının sizde uyandıracağı hazsa bambaşkadır,
E, o kadar emek, o kadar ilgiden sonra bunu hak etmişinizdir artık. Ellerinizdeki
o yapışkan ziftler zamanla geçmiştir, sadece hafif bir tütün kokusu kalmıştır
ellerinizin üstünde. Tütünlerinizin fabrikalara ulaştığını bilir, büyük emek ve
yorgunluktan sonraki mutluluk içinde arkanıza yaslanırsınız, ellerinizdeki
tütün kokusunu hissederek.
Birden silkindim, balkonumda oturuşumu fark ettim. Küçük kareden görülen
manzarayı seyrederken daldığımı fark ettim. Nerelere gitmişim ben? İşin garibi
o tütün kokusunu nasıl böylesine derinden hissetmiştim. Yaşanmışlığın tüm özlemini, tütün kokusuyla tekrar
yaşamış oldum.
Kalın sağlıcakla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.