Allah’ın
bizlere gönderdiği Peygamberimiz Hz. Muhammet’e ilk emri “oku” olan ve “hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu” diye bizleri okumaya teşvik eden bir dinin mensupları
olarak üzerimize farz olan okuma işini ne kadar yerine getiriyoruz acaba?
Şu günlerde geçmişe nazaran daha geniş imkânlara sahip
olan gençliğimiz neler okuyor? Ya da daha doğrusu ne kadar okuyor acaba?
Okul ihtiyaçlarını görmek için hangi kırtasiyeye
girerseniz girin envai çeşit defter, kitap, araç gereçlerden bir çiçek bahçesine girmiş gibi hissedersiniz kendinizi. İnsanın içinden
yeniden talebe olası geliyor.
Okumalıyız… Düşünmeliyiz… Yeteneğimiz varsa,
birikimimiz varsa yazmalıyız. Bu üç fiil iç içe geçmiş halkalar gibidir. Hatta
bir üçgenin köşeleri gibidir. Birisi olmazsa diğerinin anlamı da olmaz imkânı
da… Zira okumak düşünmeyi, düşünmek de yazmayı tetikler. Okumayan insanlar
kendilerini sözlü olarak bile ifade etmekte zorlanırlar.
Bedenin açlığını yemekle giderirken ruhun açlığını da
okumakla giderebiliriz. Zira okumak daha aydın anlamıyla insanın kendisini
bilmesi, kendini ve mutlak hakikati keşfetmesidir. Bu kendini bilmek ve
keşfediş Yunus’un deyimiyle insanı Rabbini bilmeye götüren en kestirme yoldur.
Bu gaye için yapılan okuma fiili bir ibadettir. Yoksa okumuş olmak için okumak
vakit israfı ve beyhude bir çırpınıştır. Okumak sıradanlığa ve sömürülmeye
karşı bir direnmedir. En ulvi anlamıyla kul prangasından kurtularak Hakka
teslim olmak demektir.
Ancak bu söylenenlerin yanı sıra “her şey okunmalı
mıdır” sorusu da akla gelebilir. Elbette ki hayır… Faydalıyı insanı aydınlatan
kitapları seçmek zorundayız. Okuduklarımız dünyamızı aydınlatmalıdır.
Okuduklarını yaşantısına aksettiremeyen,
davranışlarında müspet bir değişim yaşayamayan kişi sadece okumuş olmak için
beyhude zaman kaybeden ziyankâr bir kişidir. Her bulduğumuz kitabı okumaya ne
gerek vardır ne de imkân… Zira okumak bilgi hamallığı demek değildir. Ancak tek
taraflı okumak bize bir şey kazandırmaz, gözümüzü kör ederek sağlıklı
düşünmemizi engeller.
Kitap okunmamasının asıl sebeplerinden birisi topluma
kitap okuma alışkanlığının kazandırılamamış olması… Böyle bir kültürel
alışkanlık yerleşmemiş toplumumuza… Bu belki eğitim sistemimizin bir eksikliği,
artık gücünü kaybeden yasakçı zihniyetin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Bu gün ders kitaplarından başka kitap tanımayan bir kitle ile karşı karşıyayız.
Zira bu kitle ezberciliğe dayalı, test usulü ölçmenin temel alındığı eğitim
sistemimizin mahsulüdür.
Daha aydınlık bir toplum
olmak yolunda gayret göstermeliyiz artık.Bu “Korona Virüsü’nü” fırsata çevirip
evimizde genci yaşlımız bol kitap okunan bir yıl olmasını dilerim.
“Hayat evde güzel”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.