Alaçatı ne zor günler
gördü. Bir gün gelip bu günleri de aşacaktık muhakkak.
Alaçatı 1922 yılına kadar
Rumlarla birlikte yaşamış olduğu yıllarda Sakız’ından Üzüm’üne şarapçılık ve
tuzuna kadar dünyanın dört bir yanına deniz ulaşımı ile gemilerle ürünlerini pazarlıyordu.
Dünyada sayılı limanlardan
biriydi güney sahilimizdi Ağrillia körfezi. Bu gün de “Dünya Kenti Alaçatı”
olarak tanınıyor. Türkiye turizmine yeni bir model getirdi. Avrupa ve diğer
ülkelerden uzmanlar gelip bu kadar kısa bir sürede turizmde bu sıçrayışı nasıl
yaptı diye konuşulmaya başladı ve turizmde örnek teşkil etti.
1990 yıllarda ziraat
işlerini bırakıp, seçimini korumalı Turizm ile bu günlere geldi. 1995 yılında
İstanbul’un en seçkin kişileri ile tanışıp Alaçatı bu kişilere ev sahipliği
edip onlarla buluştu. Bu aileler İstanbul’un gürültüsünden ve çirkin
yapılaşmasından sıkılıp Alaçatı’nın mimari ve doğal zenginliklerinden hoşlanıp,
Alaçatı’da huzurlu bir yaşam için beldemize yerleşmeye karar verdiler.
Alaçatı’da 80’li yıllarda
iki tane meyhanemiz vardı. Benim hatırladığım bir Martı Restoran, diğeri de
Bekâr Hakkı’nın kardeşi olan Ali Çevik’in meyhanesiydi. Bu meyhanelerde
Gramofonda kırkbeşlik plaklar çalar ve sadece mekânda oturan müşteriler bu
müzikleri dinlerlerdi. Sokaktan geçenler müzik sesini duymazlardı bile. Kimse
müzik sesinden de rahatsız olmazdı.
İstanbul’dan ve diğer
illerden gelen insanlarımız bu kültürü gördükleri için Alaçatı’yı tercih
ettiler. Son yıllarda hele şu birkaç yıldır Alaçatı’da gürültü ile yazılar
yazılıyor Gazete ve televizyonlarda gürültü ile anılıyor Alaçatı.Alaçatı’da
yaşayan sakinler gürültü denedeniyle evlerini satmaktalar ve Alaçatı’yı terk
etmeye başladılar. Meyhane sahipleri inatla yüksek sesli müzik yapmakta
direniyorlar. Neden böyle hep? Belediye zabıtası veya polis kolluk güçleri
sürekli uyarmak zorunda mı bu mekan sahiplerini? Gecenin geç saatlerine kadar
üst kattaki evde hasta mı var, yoksa karşı komşumun bir sıkıntısı var mı? diye
düşünmez mi insan. İllaki birileri uyarmasımı lazım. Komşuluk ilişkileri böyle
mi olmalı? İlla ben para kazanayım, senin ne halin varsa gör mü Denmeli?
Alaçatı’da üç dört
kuşaktır yaşayan sakinler, yıllarca cenazelerini Camide cenaze namazı kılındıktan
sonra mezarlığa kadar sırtlarında taşırlar. Cenazelerini Kemalpaşa Caddesi’nden
mezarlığa götürürlerdi. Saat 11.00’de Alaçatı sokakları trafiğe kapanıyor.
Kemalpaşa Caddesi ve Pazaryeri Camii’ne giden caddede esnaf masalarını
sokaklara kuruyor diye Alaçatı halkı masalarını esnaf toplamasın veya onları
rahatsız etmemek için 147 yıllık geleneğinden vazgeçip, cenazelerini defin için
farklı yolları tercih etmeye başladı. Neden? Esnaf üzülmesin yorulmasın ve
külfet olmasın diye.
Alaçatı’nın içinde bulunan
meyhane ve bar sahibi arkadaşlar: Ben de yıllarca Alaçatı esnafıyım. Bizler de
halkımıza biraz duyarlı olmayalım mı? Bu ses kirliliği devam ederse bir gün
hepimiz sermayeyi kediye yükleriz. Çünkü başka Alaçatı yok! “Yasalar bana ne
diyorsa ben onu uygularım” felsefesini bırakalım. Alaçatı halkı ses
kirliliğinden çok mağdur. Halkın sesine kulak verelim. Yarın çok geç olur.
Alaçatı’nın önünü tıkamayalım. Birlik beraberlik içinde olalım. Demokrasiye ve
insan haklarına inanalım ve uygulayalım.
Çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara
gürültüsüz sakin bir Alaçatı teslim
edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.