GERMİYAN FESTİVALİ:

 1952 yılında Germiyan Köyü’nde doğmuşum. 20.01.1952’de Babam Germiyan Köyünde vefat ettikten sonra dayılarım, annemi bizimle birlikte Alaçatı’ya yerleşmemizi sağlıyorlar. Çocukluk yıllarımda Annemle beraber Alaçatı’dan merkeplerimizle Reisdere’den geçerek Germiyan’a Zeytin toplamaya gelirdik. Zeytin ağaçlarımız o yıl bol zeytin yaptıysa köydeki evimizde kalırdık. Köyün girişinde bulunan Ahmet Efendi’nin yağhanesinde veya Koca Rıfat’ın oğullarının yağhanesinde sıktırırdık yağlarımızı. Ahmet Efendi’nin yağhanesi köydeki evimize çok yakındı. Yağhanede çalışanların seslerini duyardık.

Yağhanedeki yağ sıkan taş sesleri bir Orkestra gibi gelirdi bana. Zeytin toplamaya gittiğim zaman bazen dizlerimin üzerine çöker özellikle zeytin tanelerine denk gelecek şekilde zeytini ezerdim. Pantolonum yağ içinde kalırdı. Yağhanede çalışanları yağ içinde görünce bende o arkadaşlara benzemek isterdim belki, belki de zeytinyağını çok sevdiğim için kim bilir? 24-26 Ekim 2014’de Germiyan’da bu yıl ilki gerçekleşen Ekmek Festivali nedeniyle Germiyan’da bolca vakit geçirdik. Bu köyde çok hatıralarım var.
Germiyan Festivali’nde herkes birbiriyle tanışacak, sokaklar hınca hınç dolduracak. Kadınlarımız kapısının önüne oturmuş, her geçen ziyaretçilerle sohbet edilecek alnında çizgilerle yorgun asırlık ağaç gibi her şeyi anlatıyor olaçaklar. Bu yorgunluklarınaa rağmen inatla hayata direniyor ve hayatla sanki dalga geçer gibi dimdik duruyordu.

Rahmetli Alaattin eniştem diğer festivallerde kendisiyle zeytin konusunda konuşuyoruz, bana zeytinciliği anlatıyor. Hayatı boyunca sabah namazına kalkar, sabah namazını kıldıktan sonra kahvaltısını yapıp traktörüne biner ve zeytinliklerine gider. Kendisine: “Yeter artık çalışma. Neden yoruyorsun kedini?” diye sorunca O da bana: “Çalışmayıp da ne yapayım. Köyde kahvede mi oturayım? Doğa gibi var mı? Zeytin ağaçları diktim bunlara bakmak lazım” deyip beni mahcup etti, sorduğum sorudan pişman ediyor.
Yanından kalkıp köy kahvesinden çukur içine gidiyorum. Yağmur yağmak üzere. Çukur içinde satış için tezgâhlar kurulmuş, tüm köylü hazır. Vatandaşlar yavaş yavaş gelmeye başlamış, bir tarafta keşkek kazanları kaynıyor diğer tarafta ekmek fırınları kızdırılmış yemek ve ekmek kokuları mis gibi kokuyor. Hep tanıdık yüzler. Herkes tezgâhlarına çağırıp yaptıkları aşlarından tatmamı istiyorlar. Ben de onları kırmamak için tadıyorum bir tatbilir gibi. Sonra da soruyorlar nasıl beğendin mi? Diye. Benden yorum istiyorlar. Çukuriçi’nde tezgâhları gezerken çocukluğumda Büyükannemin kardeşleri Şerife Teyzem ile Zeynep Teyzem vardı. Evlerinin cümle kapıları yol üzerinde ve çukur içindeydi. Rahmetli oldular. Ben çocukken ne zaman yanlarına gitsem beni öyle bir sararlardı ki neredeyse on dakika bırakmazlardı. O kadar samimi ve sevgileri yürektendi ki hem ağlar hem de elleriyle başımı okşarlardı. İki kardeş birbirlerinden hiç ayrılmazlardı. Onları o gün o kadar çok aradım ki!.. Ve anıları bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.
Alaçatı ve köylerinin bütün şehir yasasıyla birleşmesinde sonra projenin kapsamında. Belediye başkanı festival sürecinde Germiyan köyünden hiç ayrılmadı ve hep köylünün yanında oldu. Germiyan köylüsü bu Festivalden memnuniyetlerini her sohbet edişimizde dile getirdi. Bundan sonra geleneksel olabilmesi için köyde yaşayan arkadaşlarımız ve kanaat önderleri bu Festivaline sahip çıkarlar. Belki organizasyonda bazı eksiklikler olmuştur önümüzdeki /yıllarda daha verimli ve daha güzel festivaller olacağına inanıyordum. Bu yıl da yapılacak olan 18/19/Ekim 2025 yılında çok keyifli bir Germiyan Festival olacaktır.
Kalın sağlıcakla..

HAZAN MEVSİMİ

Sonbaharın müjdecisi, yaprakları sarardığı ve toprakla buluştuğu aydır Eylül. Yani hüznü çağrıştırır. Ben ise çocukluğumdan beri Eylül ayını severim. Nedenini hiç kendime sormadım ama hep sevmişimdir. İşlerin sonlandığı, okulların  açıldığı, Kurtuluş Bayramlarının kutlandığı aydır…

Güneşin yaz aylarındaki gibi gökyüzünde tam başımızın üstünden değil de yandan gülümseyerek baktığı, arada bulutların arasından bizleri seyrettiği hüzünlü bakışlarını izlediğimiz aydır Eylül.

Bir Eylül ayını daha bitirdik. Tabiat malum, elbisesini giydi yine. Bütün dallardan canlar çekilmek üzere. Bunun için işte, sararmaktadır yapraklar. Sevdiğini yitirmiş kalpler gibi atıyor benzi ağaçların. Ve solmadan hayatın renklerini...

Bu bitiş yalnız çevrede mi, tabiatta, ağaçlarda mı? Biten her Eylülde, baharlarda filizlenen umutlar da bitiyor mu? Tükendi mi yine bütün ümitler? Kalmadı mı ufkunuzda hiç bir canlı renk? Peki değişen ne? Hep aynı uzaklıkta değil mi size sevdikleriniz? Hep aynı değil mi hayalleriniz? Ve aynı değil mi geceleri uykularınızdaki düşleriniz? Peki öyleyse bu karamsarlık niye? Hadi yine siz unutmaktan değil unutulmaktan korkun. Çünkü unutulmak çok daha büyük bir yalnızlıktır elbet. Unutmayın ki yaşasın varsın hayallerinizde ve düşlerinizde sevdikleriniz. Siz unutmadıkça daha nice Eylüller bitecek, daha nice baharları kucaklayacaksınız içinizde bitiremediğiniz sevgilerle.

Düşünün haydi! Her yitirilenin arkasından dökülen yaşlar aynı değil mi? Kişileri farklı bile olsa. Aynaya bakın bir kere. Seyredin yüzünüzü ve varın farkına bitkinliğinizin. Peki nereye ve ne zamana kadar sürecek bu yılgınlık, nereye sürüklemekte sizi bu küskünlük? 

Haydi biraz daha dikkatli bakın aynaya ve gönlünüzden atamadığınız sevginin halen var olduğunu görün gözlerinizde ve yine güvenin yüreğinizdeki sevgilerin büyüklüğüne. Güvenin bu büyük sevgilerin gücüne. Bu sevgilerin gücüyle yeniden yeşertin umutlarınızı mevsim hazan bile olsa.

Yeter ki bitmesin içinizdeki sevgiler, dönmesin hazana. Biten Eylüller gibi hayalleriniz sararıp solmasın ve de duygularınız sararan yapraklar gibi. Unutmayın; “Unutmak değil, unutulmak daha büyük bir yalnızlıktır.


Sevgiyle kalın.

 

GERMİYAN FESTİVALİ:

  1952 yılında Germiyan Köyü’nde doğmuşum. 20.01.1952’de Babam Germiyan Köyünde vefat ettikten sonra dayılarım, annemi bizimle birlikte Alaç...