Aslında “her gidiş kıvrılıştır, gidişten az sonra geriye” bunu bildiğin
hâlde basarsın arabanızın yumuşak gaz pedalına, düşersin yolların kıvrımlarına,
ama hep düşüncelerin terk ettiğin yerdedir, hep düşlediğin bırakıp gittiğin yerdedir
aslında sıkıntılarınla nefes aldığın yerler, çay içtiğin deniz kenarındaki o
tahtadan sandalyeler ve arkada bıraktığın yaşam boyu anılar...
Aslında
düşmüşsündür yolların kıvrımlarına, güneşin batışına şehrinin en uç kısmına ve
de en ıssız yamaçlarına, dağlara bakarsın, bayırlara ve o bayırlardaki
çiçeklere bakarsın. Arada bir öten kuşun sesi seni alır götürür uzak zamanların
en nadir sandığın bir zamanına... İşte tam o anda mutlu olduğun günlerde
gülümsemeni hatırlarsın, yine dudakların salınır, kısık ve iç burkan bir
gülümsemeye, yine hazin ve kırık anlardan bir anın yaşamına girer ansızın garip
bir yalnızlık saniyelerin gongu vurulur sanki kulak diplerine. Renkler uçuşur
gözlerinde, içindeki burukluk peydahlanan öfkeni bastırır ve kıvrılırsın acının
girintilerine…
Her giden gibi arkada tüm izleri dururken o sadece gitmenin rüzgârı ile
salınmış gitmiştir ve sen gitmişsindir tüm yaşananlara inat, bir yerlerden
gelen ansızın bir koku, bir ses, bir davranış veya bir simit kokusu, bir çay
bardağından fırlayan renk ve koku. Ve yine kaçışının faydasının olmadığını
gördüğünde, kendi kendine kızarsın ama hiçbir zaman kendini suçlayamazsın,
çünkü kendi delillerin kendine yabancıdır… İşte bu anlarda hiç beklemediğin bir
kokunun etkisi altına girdiğinde kendi yaşam pişmanlıkları ile haykıramadan
sahip olduğun gözyaşlarından bunalırsın…
Nerelerdeyim, nerelere gitmem gerekti? Bu sinsi bir kaçıştı aslında kendi kendimden, güneşin battığı yönde hep gözlerim, çok eskilere dayanır bu yol istikameti, durmayasıya gün batımına giderse insan, bu yollarda sadece denizle biter yolculuk ve o deniz suyu ile kumluğun çizgisel birleştiği yerde hep mavi bir koyulukla ufuk çizgisinde debelenir durur kumda ayakların ve çıplak ayakların suya bastığı yerde yeniden doğuşa çıkardı sevinçlerin, çünkü gülüşlerine uzandığın vardır en çok sevdiğin sesin yanındasındır…
Şimdilerde ise sadece bir hayal, düşünceler vardır bu yolculukta. Geçmişten kalan ayak izlerini ararcasına; bastıkça kumların açık griliğine, tabanlarının ökçelerinin bıraktığı çukurluklara dalar gözlerin. Arkaya bakarsan eğer, kaç kez aynı sahilin kumunda bıraktığımız izleri tekrar görmek için gittiğimizde, oralarda bıraktığımız izlere baktıkça sanki sahiplenme duygusuyla o kumsaldaki kumları avuçlardık ki, şimdi yine avuçlarımı kuma sürttükçe garip bir öksüzleşme ile karşı karşıya idim…
Bir koşu alanında gibi olduğunu hissettiğin zamanlar vardır. Bir de kuşkanadı takmış gibi yüreğinin güp güp oynadığı anlar vardır. Bazen de sırtına bir çuval kurşun yüklemiş gibi ağırlaşmış hissedersin kendini, çoğu zaman da içinde bir yerlerde yangınlar oluşur. Titremelerle, fırtınalara karşı gelmiş gibi serilirsin yatağa sırt üstü. İşte sevgiden gelen darbeler çoğu zaman insanı böylesine serer yere ve sırt üstü düşürür hayatın girdaplarına karamsar düşlerle...
Nerelerdeyim, nerelere gitmem gerekti? Bu sinsi bir kaçıştı aslında kendi kendimden, güneşin battığı yönde hep gözlerim, çok eskilere dayanır bu yol istikameti, durmayasıya gün batımına giderse insan, bu yollarda sadece denizle biter yolculuk ve o deniz suyu ile kumluğun çizgisel birleştiği yerde hep mavi bir koyulukla ufuk çizgisinde debelenir durur kumda ayakların ve çıplak ayakların suya bastığı yerde yeniden doğuşa çıkardı sevinçlerin, çünkü gülüşlerine uzandığın vardır en çok sevdiğin sesin yanındasındır…
Şimdilerde ise sadece bir hayal, düşünceler vardır bu yolculukta. Geçmişten kalan ayak izlerini ararcasına; bastıkça kumların açık griliğine, tabanlarının ökçelerinin bıraktığı çukurluklara dalar gözlerin. Arkaya bakarsan eğer, kaç kez aynı sahilin kumunda bıraktığımız izleri tekrar görmek için gittiğimizde, oralarda bıraktığımız izlere baktıkça sanki sahiplenme duygusuyla o kumsaldaki kumları avuçlardık ki, şimdi yine avuçlarımı kuma sürttükçe garip bir öksüzleşme ile karşı karşıya idim…
Bir koşu alanında gibi olduğunu hissettiğin zamanlar vardır. Bir de kuşkanadı takmış gibi yüreğinin güp güp oynadığı anlar vardır. Bazen de sırtına bir çuval kurşun yüklemiş gibi ağırlaşmış hissedersin kendini, çoğu zaman da içinde bir yerlerde yangınlar oluşur. Titremelerle, fırtınalara karşı gelmiş gibi serilirsin yatağa sırt üstü. İşte sevgiden gelen darbeler çoğu zaman insanı böylesine serer yere ve sırt üstü düşürür hayatın girdaplarına karamsar düşlerle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.