Alaçatı’nın tarihi çok
eski yıllara dayanır. Alaçatı’da yaşam çok kültürlerin bir arada yaşamın bir
mozaiği gibidir. Çalışkan, üreten, bir arada kardeş gibi yaşayan topluluktu. Ne
zaman bütünşehir yasasına tabi oldu, Alaçatı elimizden kaymaya başladı.
Alaçatı’da o dönemde
yetiştirilen başlıca ürünler; tütün, anason, enginar, kış kavunu, siyah incir
ve anasondu. Ki bugünlerde anason
kalmasa da Meydan Larousse’ta bile Çeşme Anasonu’ndan bahseder. Son yıllara
kadar Alaçatı Meydanı’nda üreticiler Alaçatı’da tüketemedikleri sebzelerini
sabah çok erken saatlerinde nakliye kamyonlarıyla veya sabah ilk otobüsle kimisi
Güzelyalı Pazarı’na, kimi Eşrefpaşa Pazarı’nda Cumartesi pazarlarında satar,
akşam son otobüsle Alaçatı’ya gelirlerdi. Belki az para kazanırlardı ama mutluydular.
Her
geçen gün Alaçatı'da bazı değerlerimiz kayboluyor. Bu değerlerimizi ayakta
tutmamız lazım. Alaçatı içinde yaşayan üreticiler halâ saf, temiz duygularını
kaybetmemiş insanlar. Alaçatı merkezinde yaşayan insanların vakitlerini geçirebileceği
sohbet edebileceği mekânları yaratmak lazım. Akşam
yemeğinden sonra yaşayanlar geceleri veya tarlalarına gitmedikleri saatlerde kıraathaneye
gider, masalarında tavşan kanı çay veya kahvelerini içer, hoş sohbet ettikten
sonra tekrar evlerine giderlerdi.
Şimdiki gibi elektrik
faturaları kabarık gelmezdi su faturası, telefon, internet faturaları ona keza.
Cep telefonlarını çocuklarımız her yıl bir üst model değiştirmek için yarışıyorlar.
Cep telefonu faturaları cebimizi nasıl yaktığını biliyoruz. Evlerimizde tarhana
çorbası pişiren kaç aile vardır? Biz yaştaki yaşayanlar evimizde tarhana veya
mercimek çorbası içmeden işe gitmezdik. Şimdi ne yapıyoruz? Nerede güzel
kahvaltı salonu var oraya gidelim diye akşamdan program yapıyoruz. Aman biz çok
ezildik çocuklarımız rahat etsin diye çabalıyoruz. Yaşamak son günlerde çok zorlaştı.
Ayın sonunu getirebilmek için bin bir zorlukla karşı karşıyayız.
Merkezde artık huzurumuz
kalmadı. Her taraf bar-meyhane doldu. Corona virüs dünyayı yaşanmaz hale
getirdi. Maskelerimizi bu sıcak havalarda takmak imkansız hale geldi. Corona
virüs tartışılırken başımıza bir de Ayasofya çıktı. Danıştay 1934 yılında
Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasıyla müze haline gelmesi getirilmesini bozarak ibadete
açılması kararını verdi. Türkiye’nin gündemleri ne çabuk değişebiliyor. Çocukluğumdan
bu güne hayatımın 40 yılı camilerde geçti. Beş vakit namazı camide kılmaya özen
gösterdim. Alaçatı Pazaryeri Camii’nde vakit namazlarında bir safı hiçbir zaman
geçmemiştir. Hacımemiş Ağa Camii küçük bir cami olmasına rağmen hep yarım saf
olmuştur. Bazı günler müstesna tabii ki...
Ülkemizde ve dünyamıza bilim insanlarımızın yetişmesi gerekiyor. İbadet
evlerimizde de yapılır. Hele toprakta namaz kılmak daha da hayırlıdır. Çünkü İslam
inancına göre topraktan geldik ve toprağa döneceğiz.
1934 yılında Ayasofya’yı
müze yapan Mustafa Kemal Atatürk’ün imzası olan bir kararı yok sayabilirler ama
gönüllerimize kazıdığımız Mustafa Kemal Atatürk’e asla dokunamayacaklar…
Kalın sağlıcakla….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.