Çocukken her sabah erkenden kalkar, ayaküstü bir şeyler atıştırıp sokağa atardık kendimizi. Adeta sözleşmiş gibi kapıda bulurduk birbirimizi. Saatler süren keyifli oyunlarda yorgun düştüğümüzde her birimizin evinden getirdiği salçalı ekmeğini keyifle bölüşürdük. Bazen de oyun araları birbirimizin evine gider, bilye meşelerimizle oynadığımız yumurtalı tavuk oyununu gerçeğe dönüştürür, aynı tabaktan yemek yemenin tarifsiz sevincini yaşardık.
Sokaklar,
özgürlüğümüzün en özel en gizemli düş barınaklarıydı.
Ben
ilk defa bu sokakta hissettim mutluluğun sevinç çığlıklarını, bir oyunda
mücadele ederek kazanmanın haklı gururunu, haksızlığa uğradığımda ise kavgayı…
İlk
kez bu sokakta yedim koca bir yumruğu, takım arkadaşımı korurken.
İlk
aşkımı her gün batımı bu sokakta bekledim.
Bu
sokakta öğrendim emek vermenin kutsallığını, insanların dayanışmasının
güzelliğini…
Tandırda
ekmek pişiren komşularımız mis gibi karakılçık ekmeğini bizlere
bölüştürdüklerinde öğrendim paylaşmayı. Ve aslında ne kadar farklı olsak farklı
yerlerde yaşasak da kocaman bir aile olduğumuzu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.