Nerede O Eski Günler?
Eskiden yeni bir yıla girerken takvim
yapraklarıyla birlikte umutlar da yenilenirdi. Büyük aileler aynı sofranın
etrafında toplanır, yılbaşı geceleri evlerde kutlanırdı. Sevinçle birbirine
sarılan insanlar, yeni yıldan güzel haberler beklemenin saf coşkusunu
yüreklerinde taşırdı. O gecenin ardından herkes işine daha moralli, hayata
karşı biraz daha dirençli giderdi.
Resmî ve dinî bayramlar gelmeden günler önce
başlardı hazırlıklar. Evlerin içinde tatlı bir telaş dolaşırdı: hamurlar yoğrulur,
baklavalar açılır, perdeler yıkanır, misafir için sofralar kurulur, kalabalık
günler beklenirdi. Yılbaşı yaklaşırken evinin bahçesinde tavuk, horoz
besleyenler bile önceden belli olurdu. Çünkü paylaşmak vardı o günlerde;
birlikte olmanın sıcaklığı, kalabalık olmanın bereketi vardı.
Hani sık sık söyleriz ya: “Nerede o eski günler?”
Bir soru gibi dursa da, aslında derin bir iç
çekiştir bu söz. “Nerede” kelimesi bazen öyle uzatılarak söylenir ki, sadece
geçmişi değil, geçmişle birlikte kaybettiklerimizi de yakar insanın içinde.
Zaman değişti. Daha rahat yaşadığımız söyleniyor.
Daha konforlu evlerimiz, daha pahalı eşyalarımız var. Ama ailelerimiz küçüldü.
Çekirdek ailelerle birlikte, çekirdek yalnızlıklar da girdi hanelerimize.
Eskiden kahve falında “hanene ay doğuyor” derdi komşu teyze. Şimdi ise her gece
evlerimize sessiz bir yalnızlık doğuyor.
Herkes kendi kabuğunda yaşıyor duygularını.
Paylaşım azaldı, bağlar gevşedi. Olduğumuz yerle olmak istediğimiz yer bir
türlü örtüşmüyor. Sahip olduklarımız yetmiyor kimseye. Daha fazlasının peşinde
koşarken, ömrün sessiz sedasız tükenmekte olduğunun farkına varamıyoruz.
Peki, biz bu noktaya nasıl geldik?
2026 yılına girerken geriye dönüp baktığımızda,
son yılların yükünü hâlâ omuzlarımızda taşıdığımızı görüyoruz. Ekonomik
sıkıntılar, hayat pahalılığı, belirsizlik duygusu… Yıllar değişti, takvimler
eskidi ama insanın geçim derdi pek değişmedi. Yeni yıl geceleri artık coşkunun
değil, hesap kitapların yapıldığı gecelere dönüştü.
Memura, işçiye, emekliye verilen zamlar daha
ceplere girmeden eriyor. İnsanlar sevinmeyi erteliyor, umutlarını kısmaya
çalışıyor. Sevinç yine kursakta kalıyor. Yurdum insanı hâlâ kara kara
düşünüyor.
Evet, sigara ve alkol sağlığa zararlıdır;
içilmemesi gerekir, bunu hepimiz biliyoruz. Ama insanın morali bozulduğunda bir
sigara yakması, bir dostla karşılıklı oturup bir duble rakı içmesi bile lüks
sayılır oldu. Bir meyhanede iki laf edip dertleşmenin bedeli ağırlaştı; sohbet
bile pahalı artık.
Ben 2026 yılına temkinli bakıyorum.
Ama umutsuz bakmak istemiyorum.
Çünkü bu ülkenin insanı, en zor zamanlarda bile
umudu ayakta tutmayı bildi. Yokluğun içinden dayanışma çıkarmayı, karanlıkta
bir ışık yakmayı başardı. Dileğim, 2026’nın memleketime biraz nefes, biraz
adalet, biraz da yüzleri güldürecek günler getirmesi.
Belki yeniden sofralar kalabalık olur.
Belki yalnızlık biraz azalır.
Belki “nerede o eski günler” demeden, bugünün kıymetini konuşuruz.
Dileğim budur.
Hoşça kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.