Sabahın Sessiz Öğrettikleri

 Sabahın Sessiz Öğrettikleri

Sabahın ilk ışıkları henüz ufku kızıla boyamadan uyanabilenler bilir; o saatlerde dünya

insanla bambaşka bir dille konuşur. Gürültü henüz uyanmamıştır, acele yataklarından

doğrulmamıştır, yargılar ise hâlâ uykudadır. Pencerenizi araladığınızda kuş sesleri doluyorsa

içeri, ağaçlar rüzgârla usulca sohbet ediyorsa, insanın zihnine ister istemez şu soru düşer:

Hayat gerçekten bu kadar sert olmak zorunda mı?

Belki de mutluluğun ilk harfi tam burada saklıdır. Doğanın dinginliğinde, insanın kendi iç

sesiyle yaptığı o sessiz ve samimi anlaşmada… Çünkü insan sabaha nasıl başlıyorsa, güne de

hayata da çoğu zaman öyle devam eder. Telaşla uyanan bir kalp, gün boyu huzuru nerede

bulabilir?

İnsanın gözlerinde umut olmalı meselâ. Sert, öfkeli, mesafeli bakışlar değil; karşısındakine

“Bu insandan bana zarar gelmez” duygusunu fısıldayan bir sıcaklık… Gün içinde yüzlerce

insanla göz göze geliyoruz. Ama kaçının bakışında gerçek bir samimiyet var? Kaçımız

bakarken gerçekten görüyor, kaçımız sadece geçip gidiyoruz?

Masumiyet artık neredeyse ayıplanan bir hâl aldı. Saf olmak, iyi niyetli olmak; sanki insanı

zayıf, kandırılmaya açık bir varlığa dönüştürüyormuş gibi algılanıyor. Oysa asıl yıpratıcı olan,

sürekli tetikte yaşamak değil mi? Herkesin birbirine karşı diken üstünde olduğu bir dünyada

yumuşak kalabilmek, kalbini sertleştirmemekte ısrar etmek, belki de en büyük cesaret.

İnsan sabah gözlerini açtığında, ilk olarak kuşların sesini duymayı istemeli. Zihnini zarar

verici düşüncelerle değil, iyilikle doldurmalı. Kurduğu cümleler incitmek için değil, onarmak

için var olmalı. Çünkü bazen bir bakış, bazen tek bir kelime; insanın içinde onarılması yıllar

süren izler bırakabiliyor.

Toplum olarak belki de en çok unuttuğumuz kavram şu: Güven. Güven veren insan

olabilmek… Sözleriyle değil, duruşuyla; sesiyle değil, sessizliğiyle karşısındakini

rahatlatabilmek. Kalbi telaşla değil, şefkatle atan insanların sayısı azaldıkça, dünya daha

gürültülü, daha yorgun ve daha tahammülsüz bir yer hâline geliyor.

Mutluluk dediğimiz şey belki de çok uzaklarda değil. Daha fazlasını istemeden, kimseye zarar

vermemeyi ilke edinmiş bir yaşamda saklı. Doğayı incitmeden, insanı yormadan, kendini

tüketmeden yaşayabilmekte…

Eğer her sabah uyanırken içimizden şu cümleyi geçirebiliyorsak, hâlâ umut var demektir:

“Bugün kimseyi kırmadan, bu dünyada küçük de olsa bir iyilik bırakacağım.”

Belki de gerçek değişim, büyük sözlerle değil; tam olarak böyle, sessiz ve sahici bir niyetle

başlar.

Kalın sağlıcakla 

27/12/2025

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sabahın Sessiz Öğrettikleri

 Sabahın Sessiz Öğrettikleri Sabahın ilk ışıkları henüz ufku kızıla boyamadan uyanabilenler bilir; o saatlerde dünya insanla bambaşka bir di...